Faşist devletler hizmet ettikleri sınıfların karakteri gereği işçi, emekçi, kadın düşmanıdır, katliamcıdır, katildir. Tüm gerici felsefi, ideolojik, kültürel, sosyal ve siyasal söylemler faşizmin kullandığı başlıca materyallerdir. Faşizm, doğası gereği, bir yandan “üstün ahlak’tan söz ederken, diğer yandan ahlaki düşkünlüğün çukurunda yaşar. Toplumu ırkçı, saldırgan, kadın düşmanı bir ideolojik motifle manüple etmeye çalışır. Her türlü hak arama, şiddetle bastırılır. Baskı ve terörle, işçi sınıfının, ezılenlerin mücadelesini bastırır. Kurulduğu günden beri sahip olduğu bu karakteri, hak ve hukuk normlarını, imza attığı uluslararası antlaşmaları tanımayan, savaş ve insanlık suçlarının işlediği pratiklerinde T.C. Devleti hergün göstermektedir. Başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere ülkenin birçok üniversitesinde kitlesel eylemliliklere dönüşen durum bu uygulamaların sonucunda ortaya çıkmıştır.
1980 Askeri Faşist Cuntasının ürünü olarak 1981 yılında çıkarılan 2547 sayılıYükseköğretim Kanunu’yla kurulan Yüksek Öğrenim Kurumu zaten üniversitelerin özerkliğine ve akademik özgürlüğe ciddi bir saldırı olarak varlığını sürdürmektedir. Yükseköğretim Kanunu ile, rektörlük ve dekanlık gibi makamların seçimle belirlenmesinden vazgeçilmiş ve atama sistemine geçilmiştir.
Erdoğan bu uygulamaların sınırlarını da aşarak 1 Ocak gecesi Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere 5 farklı üniversiteye kayyum rektörler atadı. Boğaziçi Üniversitesi ile ilgisi olmayan, doğrudan siyasal iktidarın içinden gelen, uzun yıllar AKP’de çalışma yürütmüş, milletvekili adayı olmuş, hatta AKP Sarıyer İlçe Teşkilatının kurucularından Melih Bulu’nun kayyum rektör olarak atanması ile öncellikle Boğaziçinde başlayan protestolar büyük bir hızla ülkenin dört bir yanındaki üniversitelere yayıldı. Öğrenciler, akademisyenler ve üniversite emekçileri başta olmak üzere toplumun tüm kesimleri siyasal iktidarın kayyumcu zihniyetine tepki gösterdi, gösteriyor. En doğal hakları olan özerk üniversite ve demokratik, akademik hak taleplerini dile getiren, kayyum rektör uygulamasını protesto eden öğrencilere verilen cevap, devlet güçlerinin azgınca saldırısı, gözaltı, işkence ve tutuklama oldu. Kayyum rektör Melih Bulu’nun atandığı üniversitedeki ilk ‘akademik çalışması’ üniversitenin kapısına kelepçe vurdurmak oldu. Boğaziçi Üniversitesi kapısı önünde hala polisler beklemekte .
Kadın katillerini korumasıyla ünlenmiş, katillerin kapısına zarar vermemek için sabırla çilingir bekleyen polis, öğrencilerin kapılarını kırarak, duvarlarını yıkarak evlerine girdi. Boğaziçi ile dayanışan akademisyenler tehtid edildi, işlerinden atıldı. Protestocu öğrenciler siyasal iktidar tarafından “terörist” ilan edildi, “başları ezilmeli” denilerek hedef gösterildi. LGBTİ+ öğrenciler ‘sapık’’ olarak nitelendirildi. Özerk üniversite, akademik özgürlük haklarından vaygeçmeye hiç niyetli olmayan öğrencileri bu baskılar durduramadı. Üniversitelereni siyasal iktidara bağlı, rektörlük kriterlerini hiçbir şekilde taşımayan rektörlere bırakmayacaklarını ilan eden öğrenciler “Kabul etmiyoruz! Vazgeçmiyoruz”, “Üniversitelerimizi savunacağız” , “Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!”, “Kayyımlar gidecek biz kalacağız!”, “Yaşasın öğrenci dayanışması”, “YÖK, polis, medya bu abluka dağıtılacak!”, “İşçi gençlik el ele mücadeleye”, “Marmara’dan Külliye, Kayyımdan rektör olmaz” ‘Aşağıya bakmayacağız’’ gibi sloganlarla kitlesel eylemlilikler düzenledi ve öğrencilerin bu direnişi sadece Türkiye’nin değil dünyanın birçok yerinde düzenlenen eylemlerle, açıklama ve bildirirle destekleniyor.
İlk olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde gelişen ve ülkenin birçok üniversitesine yayılan direnişin, ‘Kayyum rektörlere hayır’’ talebinin, özerk ve demokratik üniversite mücadelesi hattının bir bileşeni olarak ele alınıp, politik bir tepki olarak örgütleme anlayışı ve bunun adımları gözlenmektedir ki bu da bu direnişi daha ileriye taşıyacaktır.
Üniversiteler, ancak özerk idare koşullarında bilimsel olma misyonlarını gerçekleştirebilirler. Dolayısıyla üniversite yönetimleri siyasi iktidarlara göre belirlenemez, bu üniversiteleri piyasanın ve sermayenin kulu yapma projesinin bir parçasıdır, kabul edilemez.
Mor-Kızıl Kolektif aktivistleri olarak başta Boğaziçi Üniversitesindeki direniş olmak üzere, bu mücadelenin aktif özneleri olan tüm diğer üniversite öğrencilerinin, akademisyenlerin ve üniversite emekçilerinin bu onurlu mücadelesini selamlıyoruz. Onların özerk ve demokratik üniversite mücadelerini desteklediğimizi ve dayanışma içinde olduğumuzu ilan ediyoruz.
MOR-KIZIL KOLEKTİF