19 Şubat 2020’de Almanya’nın Hanau kentinde, Türkiyeli göçmenlerin yoğunluklu olduğu iki kafeye gerçekleşen saldırıda 9 kişi öldürüldü, 4 kişi ise yaralandı.
Emperyalist sistemin ekonomik ve siyasi krizinin faturası, gerici egemen burjuvazi tarafından işçi sınıfına çıkarılmaya çalışılırken diğer yandan da işçi sınıfı ve emekçiler arasına düşmanlık tohumları ekilmektedir. Avrupa’da gerici devletler ekonomik ve siyasi krizlerini, göçmenlere karşı kin ve nefreti körükleyen politikalarla yönetmeye çalışmaktadır. Bu eksende siyasal ve toplumsal yaşamda ırkçılık ve sağcı eğilim beslenmekte, büyütülmekte ve bu eğilimler devletler eliyle normal ve kabul edilebilir düzeyde tutulmaya çalışılmaktadır.
Bu politika, hiç kuşkusuz hem toplum yaşamında hem de politik yaşamda göçmenlerin yaşam hakkı da dahil bir dizi ekonomik, siyasal ve sosyal haklarının saldırıya uğramasını getirmektedir. Hanau’da yaşanan göçmenleri hedefleyen son saldırı, münferit, psikolojisi bozulmuş, hasta ruhlu bir kişinin eylemi derekesine indirilemez. Bu saldırı, bir eğilimi ve yönelimi ifade etmektedir. Gerici burjuvazinin beslediği, büyüttüğü bir ekonomik ve politik iklimin sonucudur. Bu saldırıya karşı yaygın ve güçlü eylemlilikler gerçekleştirmek, nedenleri bu tepkiyle ortaya koymak önemlidir.
Avrupa’nın birçok kentinde bu saldırıyı kınamak için kitleler sokağa döküldü. Ulm’de de bu bilinçle Hanau saldırısını protesto etmek için Irkçılığa Karşı Ulm İnisiyatifi’nin yaptığı çağrıyla Alman devrimci ve ilerici güçleri, göçmen örgütleri ortak bir eylem gerçekleştirdi. Eylem kitlesel bir protestoya dönüştü. Yaklaşık 300 kişi hem bu saldırıyı hem de devletin ırkçı politikalarını nefretle kınadı. Eylemde saldırıyı kınayan Türkçe ve Almanca sloganlar atıldı. Saldırıyı protesto eden birçok pankart, döviz taşındı. Irkçılığa ve faşizme karşı ortak mücadeleye dair vurgu, eylemde öne çıkan politik tutum olarak şekillendi.