RÜZGÂRLARIN ÖNÜNDE KURU BİR YAPRAK GİBİ
Unutulmaz bir şarkı vardı; “Rüzgârların önünde kuru bir yaprak gibi sürükleneceksin .” Altmışlı yetmişli yıllarda Zeki Müren tarafından söylenirdi. Şarkının adı ” Sen kimseyi sevemezsin sevmeyeceksin” di. Çocukluğumda ve gençlik yıllarımda bu şarkıyı çok severdim ve bugünde severek söylüyorum. Günümüz Türkiye ‘sine bu şarkı uygunluk gösteriyor. Ülkemizde bir rüzgâr esiyor ve bu rüzgâr etkisi dört bir yanı etkileyerek devam ediyor. Bu manada rüzgârın esintisi değişik şiddette etkisini gösterir. Rüzgârın esintisi bazen bir melodi olur insanın ruhuna, bedenine dokunur, etkisiyle bedeni okşar, insanı rahatlatır. Bazen ise rüzgar şiddetini artırır, insanın doğaya verdiği zarara sızlamış ve inlemiştir. Rüzgârın her esintisi çok çeşitli sesler bize iletir. Rüzgârın çıkaramayacağı hiçbir ses yoktur. Rüzgâr bütün melodisini insana sunar. Rüzgâr esintisiyle kalmaz, birde rüzgârın estiği yön vardır, bu rüzgârın en etkili ve belirleyici özelliğidir. Çünkü esen rüzgâra adını vermemizin en belirleyici niteliği hangi yönden estiğini bilmemiz gerektiğidir. İnsan havayla çevrili rüzgârın esen yönünden etkilenir. Rüzgârın şiddetinde artış oldukça çevresine vurduğu darbelerde oldukça etkili olur. Rüzgârın esen yönünü bilmeyen insanı dört bir yanda çevreler, etkiler, kuru bir yaprak misali esen şiddetli rüzgârın önünde uçurum kenarına düşürür. Bir adım kalmıştır uçurumdan aşağı yuvarlanmaya…
Bu bir fırtınadır, Rüzgar fırtınanın topladığı her şeyi içine alır ve karşı konulmaz bir şekilde önünde sürükler. Bu çok zaman doğada olduğu gibi insanda da fiziksel tahribatlar yaratır. Alınan tahribatın yeniden tesisinin mümkünü yoktur. Dağların ağır sarsıntısına, ormanların, börtü- böceğin ve tüm canlıların toplu yok olmasını da beraberinde getirir. Rüzgâr bu fırtınalı toplu sürükleyici özelliğini bir şarkı, yada melodik şekilde gerçekleştirir. Ezici çoğunluk kulağa hoş gelen şarkı ve melodik sesin ruhu okşayışına aldanır, rüzgârın hangi yönden estiğini pek kestiremez, bilemez. Esen rüzgârın yönüne uygun önlem almaz ve kendini eden rüzgârın akışına bırakır. Bu canlı organizmanın ya felç olmasına yol açar, yada yok olmasını beraberinde getirir. Aslında rüzgâr korkunç derecede kudretli, masallarda anlatıldığı kadar canavar kadar korkunç, yumuşak esintisiyle çocuktur, cıvıl cıvıl öten kuştur. Gözle görülmez, esintisi dağları, ormanları, ağaçları, denizde ve nehirlerde, otlara esintisi toplumsal bir dalga gibi hareket halinde görülür. Rüzgâr toplumsal sosyolojide çoğulu temsildir. İnsanda rüzgârın esintisi nefesle algılanır, nefesle rüzgâr mitolojik olarak birbiriyle “özdeşlik “ olarak kabul edilir. Rüzgârın hangi şiddette ve yönde estiği insanda nefesle algılanır, özdeşleşir. Tamda bu gerçeklik dipten gelen dalganın yönünü doğru tespit etmemizi gerekli kılmaktadır.
Görünmez kitlenin dipten gelen dalgada hangi yöne estiğini iyi okumak gerekiyor. Aksi halde esen rüzgârın çekiciliğine kapılıp bir anda kendimizi niteliksel özümüzden kopuşun ortasında bulabiliriz. Daha ileri gideyim; programda, taktik ve stratejide ciddi kaymalar yaşanabilir. Rüzgârın estirdiği fırtınalara önceden önlem almaz ve engin denizin derinliklerinde dört yanı sarılı dalgaların akıntısında kolayca kalabilirsin. Seni sarmalayan rüzgârın kopardığı fırtınalar denizinde boğulabilirsinde… Denizin evrenselliğinde var olan gizemi çözemezsin. Rüzgarın denizde kopardığı derin dalgaların akıntısında kendiliğinden bir sürecin sürevencisi olup geçmişini yenilik adına bir çırpıda tasfiye eden olursun. Kor kor ateşleri ellerinle taşıma cüret ve cesaretini göstermeyip, ateşin yakıcılığında korkup külü avuçlamayı esasına koyarak çeşitli gerekçeleri sığınak görme yanlışına düşmüş olursun.
Kendi özünü inkar etmeye yanacağına, senin gibi düşünmeyenleri en paslı silahlarla vurmayı deneyeceksin. Küfür edecek kadar küçülecek, “seçimleri boykot eden bu doğrultuda görüşlerini yazan, yayan, örgütleyen arkadaşları AKP ye hizmet ediyorsunuz “diyeceksiniz. Ama “Muharrem İnceyi, Meral Akşener’i, Karamollaoğlu’nu desteklemeyi devrimci sorumluluk, faşizmden kurtulma, demokrasiyi yeniden tesisi etmek” göreceksin. Ve siz kristal özünüzü bir kanara bırakarak esen rüzgarların önünde kuru bir yaprak gibi sürükleneceksin bunun adı da devrimcilik ve komünistlik olacak. Yazıklar Yazıklar olsun size, tartışma tarzınıza ve tekçi ötekileştiren yönteminize…Devletin özünü faşist karakterini görmeyen, faşizmin sürekliliğini inkar eden bir düşün tarzının vardığı nokta bu olsa gerek. El birliğiyle yeniden diriltin Kemalizm’i, size yakışır. İzmir marşını hep bir ağızdan avazınız çıktığı kadar gür sesle söyleyin. Olmadı Muharrem İnceyi umudunuz diye dağa taşa yazın. Çürümüş faşist devletin iki ucu boklu degneğini sakın elinizden eksik etmeyin… Yakışır size, bize küfür, hakaret, aşağılamaya, düşman göstermeye devam edin. Bilin ki, biz bu sekter, devrimci olmayan saldırıları geçmişte çok gördük, bii fiil yaşadık.
Bakın yetmişli yılların ortalarına doğru (1974 yılında) böylesi benzer bir rüzgârı Ecevit başlatmıştı. Zeytinburnu’nda 500 bin kişinin katıldığı bir mitin yapmıştı. Esen rüzgârın etkisinde KAYPAKKAYA çizgisini savunanlar hariç bilumum diğer devrimci örgütler, reformistler, parlamenterist – reformistler ve TiP, TKP gibi sosyal faşist partiler vb. Rusya yanlısı örgütler CHP yi desteklediler. Ecevit’in sosyal demokrat solu temsil ettiğini meydanlarda bağırdılar, rüzgârına yelken açtılar. Boykotu savunan bizleri tecritte, teşhire baş vurdular. Bir bölümü ise bizleri ” maceracı, anarşist, goşist vb” gördüler. Tarih tekerrürden ibaretmiş gibi bugün benzer şeyleri yaşıyoruz. Aynı buğun gibi, Ecevit üzerinden Kemalizm rüzgârı esiyordu. Kaypakkaya yi temsil eden bizler dışında, herkes rüzgâra kapılmış esen fırtınaya kapılmış seçimleri ve Ecevit’i savunuyordu. Bizleri linç etme, alanlara sokmama gibi politik tutum takınıyorlardı. Biz ise çok küçük bir gruptuk, ancak inandığımız çizgiyi karartıca savunuyor, ajitasyon ve propaganda çalışmaları yapıyorduk.
Bütün saldırılara aldırış etmeden Ecevit’in ve CHP’ nin faşist karakterli olduğunu, bizim gibi ülkelerde faşizmin sürekli olduğunu, milli meselede ulusların kendi kaderini kendilerinin tayin etmesini kayıtsız şartsız savunduğumuz, bunun her konuda desteklediğimiz anlamı taşımadığına vurgu yaparak, parlamentonun ülkemizde örtülü faşizmin ahırı olduğunu savunduk. Başından günümüze Türkiye’de devlet yönetim şeklinin faşizm olduğunu savunduk. Kemalizm’in ırkçı faşizm olduğunu savunduk ve günümüze kadar bu görüşümüzün savunucusu olduk. Aramızdaki en önemli farklar bunlar.
Ayrıca herkes bilinmeli ki, HDP bizim düşmanımız bir parti değil, aksine devrimin dostu bir partidir. Ancak bugün seçimlere katılmasını doğru görmüyoruz, eleştiriyoruz. Bu bizim kristal olmamızdan kaynaklanıyor. Seçimleri boykot edenleri düşman görenler, düşmana saldırır tarzda saldıranlar şunu bilmeli ki sular durulacak ve kimin haklı olduğuna tarih karar verecektir. Esen rüzgârın yarattığı fırtınaya kapılanlar önce yönünü kaybedenler nerelere savrulduğunun muhasebesini yapmalılar. Seçimleri demokrasinin öznesi görenlere kolay gelsin . Hiç birşey bitmedi daha.
22.06.2018