Partizan tarafından “Yaşamı ve emeği yoldaşça kolektifleştirmek için; Partizan eğitim ve tatil kampında buluşalım” şiarıyla Yunanistan’ın tarihi şehirlerinden Nafplio’da gerçekleşen kampın önemli bir etkinliği de, KKE/ML gençliği ile yapılan ortak etkinlikti.
Üç yüze yakın bir katılımla yapılan ortak etkinlik, Türkiye ve Yunanistan’da siyasal durum, Türk ve Yunan devletinin siyasal ve ekonomik ilişkileri, geliştirilen şovenizm ve faşizme karşı mücadele yöntemimiz, iki ülke haklarının mücadele perspektifi ve dayanışma konusu ekseninde Partizan ve KKE/ML gençlik tarafından bir sunum gerçekleştirildi. Enternasyonal dayanışma ve proleterya enternasyonalizmine dair sloganların yoğunlukla atıldığı etkinlik kültürel program ve siyasal sohbetlerle devam etti. Partizan Tatil ve Eğitim Kampı’nda bulunan kadınlar, Mor Kızıl Kolektifi’n inisiyatifi ile bir halk oyunları gösterisi yaptı. Yine KKE/ML gençliğinin sunduğu müzik grubu Yunanistan halkının acı ve sevinçlerin ifade eden halk türkülerine sundu. Devrimci coşku ve motivasyonun ışığında gerçekleşen buluşma etkinliği aynı zamanda iki kardeş örgütlenmenin ortak değerlerinin bir yansıması olduğu gibi sınıf mücadelesinin görevlerine daha yüksek motivasyon ve irade ile sarılmanında bir vesilesi olmuştur.
Yüzün üzerinde bir katılım ile açılışı gerçekleşen kamp, yeni katılımlar ile birlikte yaklaşık 150 cıvarına ulaşmış durumda.
Partizan Eğitim ve Tatil kampı sürece dair siyasal ve pratiksel çalışma konuları ve panellerin yanısıra tarihsel geziler ve sosyal aktiviteler kapsamında planlamaları devam etmektedir.
Etkinlikte Partizan adına yapılan sunumu olduğu gibi yayınlıyoruz:
EGE’NİN İKİ YAKASINI ZEHİRLEYEN ŞOVENİZM!
Yunanistan Türkiye arasında Ege denizinin ve kimi adaların paylaşımındaki tarihsel gerginlik Şubat ayında Kardak üzerinden tırmandı. 1995’de Figen Akat isimli Türk gemisi Kardak kıyılarına (Limnia) saplandı. Gemiyi kimin kurtaracağına dair başlayan tartışma “Kardak Kimin” karasularında tartışmasına hızla evrildi. Batı yakasına Yunan bayrağı, Doğu yakasına Türk bayrağının askeri güçlerle dikilmesiyle bu birkaç kayalıktan oluşan 40 dönümlük, yerleşim alanı olmayan ada krizi, iki yakada da bir şovenizm rüzgarının estirilmesine dönüştü. Bu öyle büyük bir Şovenizm dalgasına dönüştürüldü ki dönemin başbakanı Tansu Çiller’in Kürsüde “o bayrak ya oraya dikilecek ya dikilecek” söylemiyle milli bir kahramanlık hikayesine çevrildi. Meclise savaş gerekçesi olarak tasarılar sunuldu. Ancak daha sonra “Casus Belli” (savaş gerekçesi) tasarısı olarak tarihe geçen bu tasarının sadece Şoven dalganın büyütülmesi için bir şova çevrildiği, bu tasarının içeriğinin bu eksende olmadığı anlaşıldı.
Zamanın Ruhu Ve İhtilaflı Her Alanda Kırılmaya Hazır Fay Hatları!
Ege denizine yönelik hak talebi hem Türk egemenlerinin hem de Yunan egemenlerinin şovenizmi köpürtmek için kullandığı bir sürekliliğe sahiptir. Türk devleti ve Yunan devleti arasındaki krizlerde genelde bu alanda tetiklenmektedir. Ancak bunun yanında son dönem özellikle göçmenlik meselesi, Darbeci askerlerin Yunanistan’a sığınması ve iki Yunan askerinin rehin alınması gibi krizlerde buna eklenmiştir.
Özellikle Ortadoğu’da ve Ukrayna’da sınırların değişimini de içeren, emperyalist kamplar arasındaki çatışmanın yoğunlaştığı bir dönemde vuku bulan bu krizler kendine has gerginliklerde yaratmaktadır. Akdeniz’de bu çatışma alanının bir parçası durumundadır. İhtilaflı her alandaki fay hatlarını oynatacak düzeyde dünya çapında büyük bir gerginlik söz konusudur. Bu bağlamda Türk Devleti ile Yunan devleti arasındaki Ege denizi ve Akdeniz üzerindeki gerginlik küçümsenecek düzeyde ele alınmamalıdır. Emperyalist güçler arasındaki gerginliğin boyutu ve bölgesel savaşlar düzeyinde yansıyan, sınırların değişmesi eğilimi kazandığı çelişkilerde ihtilaflı her alan patlamaya hazır bir potansiyele sahiptir. Bu temelde ortaya çıkacak her gerginliğin hangi rota da ilerleyeceğine kesin ve net belirlemeler yapmak oldukça zordur. Ancak bu alanlarda gerginliklerin daha fazla arttığı bir gerçektir.
Kardak 2018 krizi ile başlayan ve Yunanlı askerlerin rehin alınmasıyla tırmanan gerginliğin kuşkusuz bir arka planı vardır. Akdeniz’de özellikle doğalgaz ve petrol rezervleri üzerinde jeo-stratejik egemenlik mücadelesi bu gerginliklerin beslendiği kaynak durumundadır. Kıbrıs’ta doğalgaz ve petrol rezervlerine yönelik Emperyalist güçlerin, İsrail’in planları küçümsenecek, yok sayılacak düzeyde değildir. AB’nin Egeyi bir iç denize çevirme, ABD ve NATO’nun Akdeniz’de egemenliğini bu çelişkiler üzerinden daha fazla pekiştirme arzuları söz konusudur. Girit’te NATO üslerinin takviyesi, Mülteci krizi üzerinden yapılan hesaplar, Rusya’nın Suriye politikası vesilesiyle Akdeniz’de kurmaya çalıştığı egemenlik mücadeleleri adeta bu bölgeyi bir ateş topuna çevirecek çelişkiler anlamına gelmektedir. Her ihtilaf emperyalist egemenliğin pekişmesi için, şovenist ve ulusal çıkarların kaşınmasına vesiledir. Emperyalistlerin bu alanlarda yükselen politik çatışması, onlara bağımlı devletlerin de bu alanda daha etkin olması için hamleler yapmasını getirmektedir.
Türk egemenleri bir süredir özellikle 12 Adalar üzerinden gerginliği tırmandırmaktadır. Yine Kıbrıs’ta gerçekleşecek doğalgaz çalışmalarına karşı sert söylemleri dillendirmektedirler. CHP lideri Kemal Kılıçtaroğlu AKP-Tayyip kliğini sıkıştırmak için sıklıkla bu sorunu kaşımaktadır. Ancak Türk egemenlerinin tüm odak noktası Suriye ve özellikle Rojava’dır bu süreçte. Ege’de oluşacak çelişkiyi kaşımak ve bir egemenlik ve şovenizm rüzgarına dönüştürmeye şuanda ihtiyaç duymamaktadır. Ancak sıklıkla “Ege’yi koruyacak güce sahibiz” diyerek pazılarını göstermektedir. Kürt meselesinde yaratılan şovenizm ve saldırganlık rüzgarı ile şovenizmi beslemekte, şişirmekte iken Türk-Yunan gerginliği ile de bunu güçlendirmektedir.
SYRİZA-ANEL hükümeti Emperyalist güçlerin Makedonya sorununu çözmesine yönelik yarattığı baskıya teslim olan, sorunu milliyetçi saiklere zarar vermeden hal yoluna koymaya çalışan tutumuna rağmen oluşan tepkiye karşı Kardak ile başlayan ve devam eden krizi Türk saldırganlığı korkusu yaratarak milliyetçi dalgayı bu şekilde lehine çevirmek istemektedir. Hiç kuşkusuz Türk egemenlerinin içinden geçtiğimiz dönemdeki saldırgan politikası ve Ortadoğu’ya odaklanmış durumunu kendi çıkarları için bir fırsat olarak görmektedir. Türk egemenlerinin ortak olacağı bir gerginliği milliyetçi bir dalgayla kucaklayıp, iç politikasını dengelemek istemektedir. Bu bağlamda Türk devletinin ABD ve NATO ile yaşadığı çelişkiler, Yunan devleti için bu çelişkiden faydalanma biçimine dönüşmektedir.
Faşist Türk devleti özellikle enerji nakil yollarında jeo-stratejik konumlanışının tüm avantajlarını koruma derdindedir. Bu bağlamda Ege ve Akdeniz’de de bu avantajı pekiştirme hesabı yapmaktadır. Akdeniz havzasında yükselen gerginlikte ve bu alandaki egemenlikte pay sahibi olma mücadelesini kızıştırmaktadır. Bu alanda en ciddi çatışma ise Yunan devleti ile gerçekleşmektedir.
Ancak bu durum Akdeniz’de gerginliği, emperyalistlerin politikasına yağ sürmenin ve şovenizm dalgasını her iki yakada da yükseltmenin ötesinde bir anlam taşımamaktadır. Türk devleti gerek ABD gerekse de Rus emperyalistlerinin izin verdiği ölçüde Ortadoğu’da saldırgan politikasını hayata geçirebilmektedir. Emperyalist güçler arasındaki çelişkilerden faydalanarak özellikle Ortadoğu’da izlediği askeri saldırganlığa dayalı yönelimi yine ancak emperyalist güçlerin belirlediği sınırlar dahilindedir. Bu bağlamda Akdeniz’de, özellikle Ortadoğu’da gerçekleştirdiği saldırgan yönelime girme olasılığı oldukça zordur. Özellikle ABD emperyalizmi ile Türk egemenlerinin ve Yunan egemenlerinin gerici emelleri ve şovenist histerileri Yunan ve Türk ulusuna mensup halkı arasında düşmanlık tohumlarını sulayan ve büyüten bir işlev görmektedir. Emperyalistler arasındaki kapışmanın sertleşmesi, dünya da ihtilaflı her alanda sorunlar büyümektedir. Bu durum gerici egemen sınıfların karşılıklı olarak bu şovenizmi kullanarak, bunu diri tutarak çıkarları için kullanması söz konusudur. Kuşkusuz Yunan ve Türk devletleri NATO çatısı altında ittifaktırlar. Askeri düzeyde bir gerginlik üretecek çelişkileri henüz olgunlaşmış değildir. Ancak husumet koşulları ve ihtilaflı tarihsel sorunları karşılıklı olarak sürekli kullanılan bir niteliğe sahiptir. İki devlet arasındaki çatışma ya da uzlaşma durumu halkların çıkarına değildir. Her ülkenin devrimcileri ve demokratları bu devletlerin bir biriyle olan çelişkilerinde kendi halkı üzerinde estirilen şovenizme karşı “halkların kardeşliği” vurgusuyla mücadele yürütmelidir. Emperyalizme ve ona hizmet eden devletleri hedefine koymalı ve savaşım vermelidir. Halkların çıkarı dayanışma, ortak amaçlar doğrultusunda emperyalizme ve egemen sınıflara karşı mücadeleden geçmektedir.
PARTIZAN