Kaypakkaya ve 24 Nisan 1972`nin Enternasyonal Karakteri Üzerine
1960 yılların devrimci marksizmi, dünyayı sarsan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ateşlemesiyle dünyayı sarmaktaydı. Devrimcilerle revizyonistler arasındaki ideolojik siyasi ve örgütsel cephe mücadelesi amansızca sürüyordu.
Devrim iddasındaki bütün sahteliklerin ayyuka çıkıp, miyadını doldurmuş revizyonizmden radikal kopuş, Marksizm-Leninizm-Maoizm temelinde yeni partiler yaratıyordu.
Lenin’in Ekim devrimine ihanet halinde, emperyalizmin sol cepheden bağdaşığı haline gelen Stalin sonrası SSCB’nin, dünya komünist haraketi üzerindeki revizyonist etkinliği ML’nin bir ileri aşamasında yer alan Kültür Devrimi öğretisi ve onun her türden gericiliğe karşı cepheden karşı koyuşu ile kırılmıştı. Ve sosyal emperyalizmin gerçek anlamda teşhiri Türkiye coğrafyasına Kaypakkaya’nın önder tutumuyla taşınmıştır.
Revizyonistlerin Kemalizm ve Kemalistlerle zımni işbirliği, Kürt Ulusunu inkarını beslerken, anti-emperyalizm karşıtlığını da güdükleştirmekte ve salt ABD karşıtlığı ile sınırlamaktaydı.
Biliniyor ki, ‘68 radikal ayrışmasının temel programatik öğelerinden birisi, sosyalist devrimle Milli Demokratik Devrim tercih ve polemiklerinde yaşanıyordu. Yine biliniyor ki Milli Demokratik Devrimin milli karakteri, emperyalistler ve bütün uzantılarından kurtularak, bağımsız bir ülke yaratabilmekti. Bu ideal ‘68 hareketine ve ‘71 niteliğine kendi rengini vermiş, 15-16 Haziran direnişinde işçilerin ve köylülerin kitlesel haraketiyle sınanmıştır.
71 çıkışının devrimcileri emperyalizme bağımlı ve yarı sömürgeliği kutsayan sisteme karşı devrimci bir savaşa girmişleridir. Sosyalizm yolunda hedefi daraltarak, müttefiki çoğaltarak çıktıkları yolda Caru Mazlumdar’dan Che’ye kadar bütün devrimci gelişimiyle dayanışmışlardır.
TC’nin stratejik müttefiki ABD ve dünya emperyalizminin askeri paktı NATO gücüne karşı kararlı kavgaları, 6. Filo’nun İstanbul’dan kovulması çeşitli milliyet ve inançlardan halkımızın bilincinde kalıcı izler bırakmıştır.
Kaypakkaya, anti-emperyalist mücadeleyi siyasi iktidarı kazanma savaşının bir bağdaşığı olarak ele alması yanıyla ‘68’in diğer devrimci kavrayışlarından ayrışır. O nedenle MDD içindeki ayrışmada devrimimizin demokratik karakterine vurgu yaparak Yeni Demokratik Devrim olarak isimlendirir.
Günümüz açısından, yaşadığımız avrupa ülkelerinde siyasal iktidarı kazanma netliğindeki bulanıklık, Avrupa proletaryasının handikapıdır. Otonomcu, anarşist, feminist, Troçkist vb. düşünce ve eğilimler bu bulanıklıkta var olabilmektedir. Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde dönem dönem milyonlara varan kitlesel eylemler ve grevlerinin, bir niteliğe sıçrayamamasında Kaypakaya’da hakim olan bu Marksist-Leninist-Maoist kavrayışın eksikliğini görmek mümkündür.
O, dünya proletaryasının sınırsız-sınıfsızlık ufkunda enternasyonal birlik ve dayanışma bayrağını, Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden Türkiye proleteryasına armağan etti. O nedenle Diyarbakır zindanlarında, sınırsız işkencelerde sesi soluğu boğulmak ve MİT tutanaklarında ‘İhtilalci Komünizmin en tehlikeli’ temsilcisi olarak konu oldu.
PDA çevresi 1970 başında “Milli Demokratik Devrimciler” kümesinden ayrılmasından bir süre sonra Maoizme yönelmiş ve 1971’de, Çaru Mazlumdar’ın önderlik ettiği ve “Naksalitler” olarak tanınan ve Maoizmin daha uç bir yorumunu savunan Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist)’in görüşleriyle tanışmıştı. İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları, PDA-TİİKP grubunun oportünist ve ikiyüzlü bir biçimde Maoizme yöneldiği ve devrimci halk/ köylü savaşını savunduğu bu ortamda, içinde bulundukları örgütün sağ yaklaşım ve politikalarına tepki temelinde TKP (M-L)’yi Maoist bir örgüt olarak oluşturdular. Aslında bütün bu süreç, Lenin’in 20. yüzyılın başlarında yaptığı bir saptamanın tipik bir doğrulaması gibidir.
Lenin, Ne Yapmalı? adlı yapıtında Rus sosyal-demokrasisinin (=komünist hareketinin) oluşum sürecini tartışırken şöyle diyordu:
“Bu koşullar altında, ilk başta ‘önemsiz’ gibi görünen bir hata en zararlı sonuçlara yol açabilir ve ancak burnunun ötesini göremeyenler, hizip tartışmalarını ve nüansları en titiz biçimde birbirinden ayırdetmeyi zamansız ya da gereksiz sayabilir. Rus Sosyal-Demokrasisinin yazgısı gelecek bir çok yıllar boyunca şu ya da bu ‘nüansın’ güçlenmesine bağlı olabilir.”
Kaypakkaya , 68 kuşağı ile birlikte dünya´da gelişen anti-emperyalist mücadele hattında enternasyonalist bir dayanışma pratiği ortaya koymuştur. Çaru Mazumdar hareketinden, Che Guevara`ya, Vietnam ulusal kurtuluş mücadelesinden Çin`de gerçekleşen Büyük Proleter Kültür Devrimine kadar anti-emperyalizm bayrağını, enternasyonalist bir çizgi ile layıkıyla taşımıştır.
Bilimsel olarak doğru olması ve proletaryanın siyasi bilinçlenmesine katkıda bulunması için partimizin adı ne olmalıdır?”
Lenin 1917’de bu soruyu sormuş ve şöyle cevap vermişti:
“Marks ve Engels’in yaptıkları gibi, kendimize komünist partisi adını vermeliyiz.
“Marksist olduğumuzu yeniden ilân etmeliyiz, temel olarak Komünist Manifestosu’nu almalıyız.”
Kaypakkaya yoldaşda aynı soruya şöyle cevap vermiştir:
Marks Engels Lenin, Stalin ve Mao Zedung’un yaptığı gibi kendimize komünist partisi adını vermeliyiz. Komünist sıfatını hiç bir tereddüde düşmeden benimsemeliyiz. Fakat bu yetmez. Çünkü, birinci olarak, ülkemizde bu şanlı sıfatı kendisine yakıştıran revizyonist bir burjuva kulübü vardır. Ve biz kendimizi bu kulüpten kesinlikle ayırmak zorundayız. İkinci olarak, komünist adını alan partilerin çoğu bugün revizyonizmin ve reformizmin batağına batmışlardır. Bunlar proletaryanın değil, burjuvazinin partileridir. Devrimin değil, karşı-devrimin aracıdır. Sovyetler Birliği’nde ve Doğu Avrupa ülkelerinde bu partiler, burjuvazi ve gericiler üzerinde proletarya diktatörlüğünün değil, işçiler ve diğer emekçi halk üzerinde burjuva diktatörlüğünün aracıdır.
Biz kendimizi bunlardan da kesinlikle ayırmalı, komünist kelimesine ilave olarak Marksist – Leninist sıfatını da kullanmalıyız.
(Ibrahim Kaypakkaya hareketimizin niteliği üzerine…)
Türkiye Komünist Partisi / Marksist Leninist`in kuruluşu Türkiye ve Türkiye Kürdistan coğrafyasında gelişen sınıf çelişkilerinin bir savaşımı olmakla beraber, TKP/ML´ye ideolojik niteliğini veren durum ise hiç kuşkusuz 1966`da Çin´de gelisen BPKD (Büyük Proleter Kültür Devrimi) olmuştur. Kaypakkaya yoldaş bu gerçeğe bir atıf olarakta hareketimiz büyük proleter kültür devriminin bir ürünüdür demiştir. Ikinci bir faktör ve Kaypakkaya yoldaşın devrimin yolu ve niteliğine ilişkin programatik görüşlerinde somutlanan diğer bir etken ise Türkiye proleteryasının büyük 15-16 haziran işçi direnişi pratiği olmuştur. Bu iki temel oluşum gerçekliğine Kaypakkaya yoldaş bizzat kendisi işaret etmiştir.
Kaypakkaya yoldaşın, hareketimiz BPKD`nin ürünüdür tespiti, herşeyden önce kaypakkaya yoldaşda netleşen proleterya enternasyonalizmi kavrayışının somutlanması olarak muazzam bir öneme sahiptir.
Neden TKP/ML?
Önder yoldas, TIIKP`den kopuşa giden süreçde farklı parti isimlendimeleri üzerinde bir tartışma içerisinde bulunmuştur. Gelen diğer öneriler TIIP ve TKP isimlendirmeleridir. Her iki isimlendirmenin kitleler içerisinde karışıklığa yol açacağını ve ideolojik olarak bir kavrayışızlık olaçağı noktasında kaypakkaya yoldaş net olarak durmuştur. KP isimlendirmesi ile bilimsel sosyalizmin sınıfsal öncülüğüne tekabül eden ve Marksizm, Leninizmde o zaman somutlaşmış olan Komünizm ideolijisine bir işaret olarak açıkca ifade edilmiş. Bununla beraber TKP isminin Mustafa Suphi dönemi TKP`nin ideolojik mirasinin sahiplenilmesi ve aynı zamanda, revizyonist, parlamentarist TKP ile aramıza kalın ayrım çizgisi çekilmesi açısından TKP`nin ardına ML ekinin gelmesi olarak neden TKP/ML sorusu cevaplanmıştır.
Iç ve diş gelişmelerin bu manada tarihsel gelişmelerin bütünlüğü içerisinde, elbette bu temelde iç çelişkinin aşılmasına bir cevap olarak TKP/ML bu tarihsel koşullar altında Türk – Kürt ulusu olmak üzere çeşitli milliyetlerden Türkiye ve Türkiye Kürdistanı proleteryasi ve ezilen halklarının sınıf savaşımına önderlik edebilmek için sınıflar mücadelesi tarihinde yerini almıştır.
Iç çelişki sorusuyla birlikte karşımıza çıkan diğer soru; Neden Komünist Partisi?
Bolşevikler, 1912 de sosyal demokrasinin özellikle 1.Emperyalist paylaşım savaşı ile birlikte kendi ülkelerinin burjuva devletlerine yedeklenen ve kendi ülkelerinin burjuvazilerinin savaşdan kazanan olarak çıkmasını açık olarak savunduğu dönemle birlikte, „iktidarsiz devrim“ ve „devrimin imkansizliği“ yada „emperyalizmin kendiliğinden çöküşü“ gibi revizyonist kampın ideolojik saldırılarına karşı, Marks ve Engels`in belirttiği gibi kendimize Komünist Partisi adını vermemiz gerektiğini belirtmiştir. Bu ifadeninçok sürmeden 1917 Sosyalist ekim devrimiyle beraber ne kadar doğru olduğu anlaşılmışdırda aynı zamanda.
Kaypakkaya yoldaş bu tarihsel deneyimden hareketlede, isimlendirmenin ancak demokratik halk devrimi, sosyalizm ve nihai olarak Komünizme gidecek yolda, çelişkilerin ancak sınıfsal çözümüne işaret ederek KP belirlemesinin gerekliliğini ve bilimsel doğruluğunu kavramıştır.
Tüm bunlardan ve İbrahim Kaypakkaya’nın net ve berrak çözümlemelerinden hareketle toplumumuzdaki başlıca çelişmeleri sıralarsak:
Toplumumuzda dört başlıca çelişme mevcuttur:
1) Feodalizmle halk yığınları arasındaki çelişme,
2) Emperyalizmle halk yığınları arasındaki çelişme,
3) Burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişme,
4) Hakim sınıfların kendi aralarındaki çelişme,
Bunlar başlıca sınıfsal çelişmelerdir.
Ve toplumun ileriye doğru hareketinin değişik yönlerini tanımlamaktadır. Bunlardan halk yığınlarının feodalizm ve emperyalizmle olan çelişmeleri demokratik halk devriminin sonucunda tamamıyla çözülecektir. Ne var ki proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişmenin tam anlamıyla çözümü ancak sosyalist devrim ile mümkün olabilecektir. Hakim sınıfların kendi iç çelişkileri ise, bunlar (yani komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları) iktidardan alaşağı edildikleri ve iktisaden tasfiye edildiklerinde doğal olarak ortadan kalkmış olacaktır. Bu başlıca çelişmelerden biri, diğerinin gelişimi ve çözümleri yolundaki mücadele süreci üzerinde tayin edici etki icra eder. Bu, toplumdaki baş çelişmedir, Türkiye’de baş çelişme şu an “feodalizmle halk yığınları arasındaki çelişme”dir. Çünkü feodalizmle halk yığınları arasındaki çelişme diğer başlıca çelişmeler üzerinde tayin edici bir etki icra etmektedir.
Devrim için ölenler her zaman bulunur,
gider, gider nice koçyiğitler gider,
seninde içinde bir oğlun varsa çok değildir,
ey mavi gök, ey yağız yer bilesinki,
yüreğimiz kabına sığmamakta,
örsle çekiç arasında yoğrulduk,
hıncımız derya gibi kabarmakta.
İbrahim Kaypakkaya
Tarihten öğrenerek, inançla, inatla sömürü ve zulum düzenine karşı örgütlenmeye!
Kaypakkaya çizgisinde israr, MLM`de isrardır!
Yaşasın Proleterya Enternasyonalizmi!
24 Nisan güneşini Kaypakkaya ruhuyla örgütle!
PGİ/MLM (Partizan Gençlik İnisiyatifi/Marksist – Leninist – Maoist) aktivistleri