ASLA ZALİMİN YANINDA YER ALMA!
Hasan Aksu 10-01-2020
Irak işgaliyle başlatılan, Afganistan’da devam eden, Libya ile genişleyen, Suriye’nin işgaliyle Ortadoğu’ya zulüm ve katliam getiren Amerikan emperyalizminin başını çektiği NATO kanadı kâr, sömürü ve talan için kan akıtmaya devam ediyor.
İşgalci, sömürgeci emperyalist devletlere karşı yürütülen her türlü mücadele haklı ve meşrudur. Bugün Amerikan emperyalizmi Ortadoğu’da ezilen halkların baş belası, baş düşmanıdır. Amerikan emperyalizmi aynı zamanda dünya halklarının da baş düşmanıdır. Diğer emperyalist devletler Amerikan emperyalizmi kadar saldırgan konumda olmasalar da aynı derecede dünya halklarının düşmanıdırlar. Baş düşman tespiti taktik bir tespittir. İçinde bulunulan toplumsal altüst oluşa ve düşmanlar arasında en tehlikeli olan saldırgan devlet baş düşmandır.
Ancak bir işgalci emperyalist devlete ve iktidara karşı başka bir emperyalist devletin şemsiyesi altında yer almak tutarlı antiemperyalist, anti sömürgeci bir direniş olarak görülemez, gösterilemez.
Emperyalist-kapitalist devletler arasındaki çelişkilerden devrim, sosyalizm ve komünizm adına yararlanmak başka, onlardan birinin yanında yer almak başka bir sorundur.
Amerikan emperyalizminin her ne gerekçeyle olursa olsun böylesi bir haydutça saldırısı haksız ve gayri meşrudur. Binlerce km’lik bir kıtadan, başka bir kıtada yer alan bir ülkenin iç işlerine karışmak emperyalist baş haydutluğun, sömürgeciliğin, işgalciliğin dik alasıdır. Komünistlerin böylesi bir cani saldırganlığı onaması, meşru görmesi ve sevinç belirtmesi asla kabul edilemez.
Ancak, İran gibi İslami – şeriatçı faşist ŞİA bir devletin İran halkına, ezilen millet ve azınlık milliyetlere uyguladığı faşist katliamlar, insanlık dışı işkence ve zulüm asla kabul edilemez, hoş görülemez, görmezden gelinemez. Aksi bir bakış açısı asla devrimci, ilerici ve yurtsever olamaz.
Dünya halklarına kan kusturan, ülkelerini işgal ve ilhak eden dünyanın baş sömürgeci emperyalist devletine karşı, gerçek anlamda anti sömürgeci mücadele yürütüldüğü müddetçe sorun yoktur. Hatta sömürge edilen bir ülkenin egemen sınıflarının işgalci güce karşı isyanı, direnişi, sömürgeciliğe karşı direniş savaşı örgütlemesi, yürütmesi kadar, doğal ve meşru bir hak yoktur.
Başka bir anlamda;
bir zalim sömürgeci, işgalci güce karşı, aynı derecede zalim ve katil bir sömürgeci, işgalci emperyalist bir güç desteklenmez, yanında yer alınamaz, bu meşru gösterilemez. Denilebilir ki, “sömürgeci devlet asıl baş düşmanımız, biz baş düşmana karşı savaşıyoruz. O sebeple diğer emperyalist, kapitalist güçler bizim asıl hedefimiz değildir.”
Şu gerçeğin üzerine basa basa söylemeliyim ki, emperyalist güçler arasında çıkar çelişkilerden yararlanmaya çalışmak, bir emperyalist güce ve onun işbirlikçilik yapan kukla devlete mızrağın keskin ucunu yöneltirken, fiili savaşta olmadığımız emperyalistleri okun asıl hedefi haline getirmeyiz. En azından bize saldırmalarını engellemek, tarafsız kalmalarını sağlamaya çalışırız. Ancak bu işgalci ve ilhakçı güçlerin amaç ve arzularının aynı olduğunu açıklar, çok yönlü teşhir ve tecrit çalışması yapar, halklarımızı uyanık olmaya çalışırız. İşgal ve ilhakçı bir zalime karşı savaşırken, diğer sömürgeci güçleri görmezden gelemeyiz. Bu emperyalist kapitalist devletlerle bağlayıcı ekonomik, siyasi, askeri anlaşmalar yapmak, gelecekte bağımlılığı şimdiden kabul etmektir.
Bu manada; emperyalistler ve emperyalizme göbekten bağımlı devletler arasında var olan çelişkilerden sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesi için yararlanmak ayrı, onlardan birinin egemenliği altında saf tutmak, birini desteklemek başlı başına ayrı bir sorundur.
Bizim bu güçlerden birini destekleme diye bir derdimiz olamaz. Biz, ikisini de düşman olarak görürüz, bu iki düşmanın konumlanışı, dünya çapında istila, işgal ve sömürgeci saldırganlığına bakar, en saldırganı, en tehlikeli eli kanlı sermaye devletini/devletleri baş düşman olarak tespit ederiz. Dünya ve bölge halklarına, sömürge uluslara ve ezilen azınlık millet ve milliyetlere bu emperyalist devletin BAŞ DÜŞMANIMIZ/BAŞ DÜŞMANLARIMIZ OLDUĞUNU açıklarız.
Bugün ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme haklarını şartsız, koşulsuz savunmak ayrı, izledikleri yanlışları eleştirmek, karşı çıkmak ayrı bir meseledir. İki ayrı şeyi birbirine karıştırmak demek ya sosyal şovenizme alet olmak ya da uluslararası emperyalist güçlerinden birinin veya birkaçının peşine takılmaya yol açar. Kaçınılmaz olarak emperyalist sermayenin temsil ettiği beyaz bayrağın altında yer almaya götürür ki; her iki halde de dönüşü olmayan yanlışa düşülmüş olur. Bugün en hassas sorunlardan birisi olan bu anlayış gözle görülür bariz yanlışlar yapmaktadır.
Amerikan emperyalizmi NATO ve onun müttefikleri bugün Ortadoğu’da insanlık üzerinde kan, zulüm ve katliamlar yapıyor. Bugün her kim ne derse desin Amerikan emperyalizmi dünya halklarının ve Ortadoğu halklarının BAŞ DÜŞMANIDIR.
Yok, “Emperyalizm dünya halklarının düşmanıdır, emperyalistler arasında dünya çapında baş düşman tespiti yapılamaz!” tespitler, açıklamalar gerçekleri yansıtmıyor. Siyasal anlamda geçmiş ve günümüz gerçekliğine uymayan, iflas etmiş bir teorik tespittir. Bütün emperyalist devletleri bir ve aynı gören, onlar arasında var olan nüans farklılıkları görmezden gelen, hepsini bir ve aynı gören bir anlayış siyasette savaş sanatını kavrayamamıştır. Toptancı bir anlayışla dengesiz gelişen emperyalist sermayeyi, sübjektif niyetle dengelemeye çalışan oportünist bir sapmadır.
Bu anlamıyla düşmanlar arasındaki çelişkilerden, çatlaklardan halk devrimleri ve sosyalizm için yararlanır. Tek tek ülkelerde olduğu gibi, bölgeler özgülünde ve dünya genelinde baş düşman tespiti yapılabilir, yapılmalıdır. Baş düşman tespiti taktik bir sorundur. Hem tek tek ülkelerde hem bölgelerde hem de dünya genelinde baş düşman tespiti yapılmalıdır.
Savaş sanatında düşmanı yenmemiz, başarılar elde etmemiz, zaferler kazanmamıza yol açan doğru politik üretmemiz gerekiyor. Bu politik tavrımıza uygun doğru taktik mücadele biçimleri tespit etmemiz gerekir ki, başarılara imza atabilelim. Uzun soluklu mücadelede yolumuza çıkan engelleri ancak stratejimize hizmet eden doğru taktik mücadele biçimleri tespit ederek alt edebiliriz.
Devrim sorununu iktidarların değiştirilmesine bağlanamaz. Devrim sorunu stratejik bir sorundur. Her devrimin kendine has stratejisi ve taktikleri vardır. Bu göz ardı edilemez, görmezden gelinemez. Stratejik hedefe varmak için bu uzun soluklu mücadele içinde onlarca, yüzlerce taktik üretilebilir, mücadele biçimleri tespit edilebilir. Burada önemli olan izlenen mücadele biçimlerinin ve tespit edilen taktiğin stratejik hedefimize hizmet edip etmemesidir.
Örnek verecek olursak;
Emperyalist devletler niteliksel olarak aynı olmalarına karşın, niceliksel farklılıklar taşımaktadırlar. Bu anlamıyla bütün emperyalist -kapitalist devletleri aynı kefeye kor ve hepsine mızrağın sivri ucunu aynı anda yöneltirsek eğer; işte o zaman, düşmanlarımız arasında bir ayrım yapamayız, göndereceğimiz okun hedefe varmasını kendi elimizle saptırmış oluruz.
Önce Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da, Latin Amerika’da ve dünyada işçi sınıfına, emekçi halklara, sömürge uluslara, toprakları işgal edilmiş ülkelerde yaşayan insanlara kan kusturan, katleden, milyonlarca insanın evini -ocağını yakan yıkan emperyalistler aynı derecede saldırgan mı, değil mi? Aralarında ciddi çelişkiler var mı, yok mu? Savaş siyasetin başka araçlarla devamı, değil mi? Emperyalist devletler arasında ortaya çıkan böylesi bir çelişkili güç dengesini ve ona uygun konumlanışı da dikkate almak gerekli mi, değil mi? Kimsenin inkâr edemediği gerçek şu ki;
bugün emperyalistler arası savaş çok boyutlu sürüyor. Bu çok zaman işgal, ilhak ederek sıcak savaş şeklinde devam etmektedir. Ortadoğu’da sıcak savaş on yıla yakın zamandır şiddetlenerek devam ediyor.
İçinde bulunduğumuz dünyanın özgüllüğü bize, zıtların birliğinden kaynaklanan; emek sermaye çelişkisi var oldukça, iki sınıf arasında savaş nihayet bulana kadar kıyasıya sürecektir. Bu iki sınıf arasında kaçınılmaz bir savaştır, ya sermaye sınıfını temsil edenler kazanacak ya da zincirinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan işçi sınıfı, ezilen halklar, ulus ve milliyetler ve özgürlük isteyenler kazanacaktır. Bu insanlığın geriye dönüşü olmayan mutlak çözümlenmesi gereken bir çelişkidir. Nihayet olarak ya barbarlık ya özgürlük kazanacak, insanlığın kurtuluşu için başka bir çözüm yolu yoktur.
Bugün emperyalistler arası savaş çok boyutlu sürüyor. Bu çok zaman açık ve gizli işgal, ilhak ederek sıcak savaş şeklinde devam etmektedir. Ortadoğu’da sıcak savaş on yıla yakın zamandır daha şiddetlenerek devam ediyor. Bugün emperyalistler arası egemenlik savaşı Ortadoğu’ya zülüm, katliam ve yıkım getirdi. Ortadoğu halklarınınım geleceğini çıkar için karanlık dipsiz kuyuya çevirmiş durumda. Kan ve barut konuşulmaktadır. Ortadoğu halkları emperyalist sermaye güçlerince birbirine kırdırılıyor, silahlandırılıyor, yakılıp- yıkılıyor insanlık zulüm altında modern köle olarak egemenlik altına alınmak isteniyor. Yürütülen bu gerici savaşta Ortadoğu ve dünya halklarının bir yararı yoktur.
Bu çelişkinin özü emperyalistler arası çelişkidir. Emperyalistler arasında var olan çelişkinin niteliği uzlaşmazdır. Uluslararası mali sermayenin kendi arasında egemenlik savaşıdır. Burada asıl sorun kâr, diğer halkları sömürmek, ulusları ve devletleri kendine bağımlı kılmak, egemenliği altına alarak sömürü çarkını garanti altına almaktır.