7 – 8 temmuz`da G20 Zirvesi Emperyalizmin “yeni“ ve uluslararsı alanda emperyalist saflaşmada taraf olan kapitalist, yarı sömürge ve aynı zamanda yarı feodal işbirlikçi gerici devetlerin katılımıyla gerçekleşecek. G20 Emperyalist birliğine yeni dememizin sepebi emperyalizmin niteliği ile ilgili değildir. Buradaki esas temel, bu birliğin üzerinde yeşerdiği nicel zemindir.
Emperyalizm; tekellerin ve mali sermaye egemenliğinin belirginleştiği, sermaye ihracının olağanüstü bir önem kazandığı, dünyanın uluslararası tröstlerce paylaşılmasının başladığı ve yeryüzü topraklarının en büyük kapitalist ülkeler arasında paylaşılmasının tamamlandığı bir gelişim aşamasındaki kapitalizmdir.
(Kaynak : Emperyalizm – Kapitalizmin En Yüksek Asamasi VII. Kapitalizmin özel bir asamasi olarak Emperyalizm)
Lenin`nin “Emperyalizm – Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” adlı yapıtındaki bu belirleme bugün G20´nin niteliğini halen ifade etmektedir. Bu açıdan G20 Emperyalist birliği, Emperyalizmin dünya ölçeğindeki yeni toplumsal mutabakatı ve politik birliğinin bir ifadesidir.
Ancak bu bakımdan niceliğinde niteliğe etkisinin olabileceğini bilince çıkarabilmek açısından Lenin´e geri dönecek olursak.
Sorun şudur: Bir yandan üretici güçlerin gelişmesi ile sermayenin yoğunlaşması arasındaki, diğer yandan da sömürgelerin paylaşımı ile mali sermayenin “nüfuz bölgeleri” arasındaki eşitsizliği, kapitalizm koşullarında ortadan kaldırmak için savaştan başka bir araç var mıdır?
(Kaynak : Emperyalizm – Kapitalizmin En Yüksek Asamasi VII. Kapitalizmin özel bir asamasi olarak Emperyalizm)
Sömürgelerin paylaşımı sorunu, Lenin´nin ifadesiyle „mali sermayenin “nüfuz bölgeleri“ arasındaki eşitsizliği, kapitalizm koşullarında ortadan kaldırılması“ için belirlemesi, artık Emperyalizmin Hamburg G20 zirvesinde, yarı-sömürge ve yarı – feodal ülkelerinde saflaşmada netleşmesiyle oluşturacağı yeni saldırı konseptinin bir pratiği olarak şekillenecektir.
Her ne kadar bu bağlamda, esasta özellikle güdük anti-emperyalist, düzen içi reformist yaklaşım sahipleri yapı ve örgütlenmeler bu meselede yörüngeyi sadece Trump ve ABD emperyalizmine çevirmiş olsada, G20 ve Emperyalizme karşı mücadele bu anlayış biçimiyle istenilen şekilde sürdürülemeyeceği aşikardır. Çünkü emperyalizm, bir yada bir kaç emperyalist ülke ile açıklanacak bir sistem olmadığı gibi bu ütopik bakış açısı aynı zamanda her ülkeden İşçi sınıfı ve ezilen halk yığınlarının emperyalizme karşı mücadelesini sadece dayanışmacılığa indirgeyen, sınıfın ulusal(yani bir ülkede) alanda kurtuluşu için ortaya çıkaracağı devrimci dinamiği yadsıyan ve onu bir bütün sadece “sınıf mücadelesinin“ görece daha güçlü olduğu “ülkelere“ endeksleyen bakış açısıyla ve politik algılayış ile mücadeleye yaklaşım aynı zamanda bir dizi ideolojik sapma ve tasfiyeci sonuçlar birlikte getirmektedir. Birçok hareket, devrimci güçlerin bir bölümüde dahil, bu konuda reformizmin, sivil toplumculuğun ve troçkist yaklaşımların etkisi altında kalmıştır. Bu bakış açısı, sınıfın devrimci dinamiğini, KP`ni ve aynı zamanda uluslararası alanda Sosyalizm mücadelesinin ilerlemesi için, ulusal alanda devrimci komünist öncünün gerekliliğini yadsar duruma gelmiştir. Burdan çıkardıkları sonuç ise, “Kıta ve bölge devrimleri“ gibi troçkizmden beslenen eski tipte revizyonist tezlerin soslanmış olarak yeniden türemesidir.
Bu anlamıyla devrimci ve komünistler nerede olursa olsun, Emperyalizme karşı mücadeleye kendi yaşadıkları ülkenin burjuvazisiyle mücadele ederek başlamalıdır. Bugün G20`ye karşı sokaklara çıkıp mücadele etmek, aynı zamanda yaşadığımız alanlarda işçi sınıfı ve ezilen yığınların sınıf örgütünü güçlendirme, onu DHD, Sosyalizm ve Komünizm mücadelesinin olmazsa olmaz araçı olarak örgütlemeyi ve güçlendirmeyi gerektirmektedir.
Peki G20`ye karşı mücadele anti-emperyalist, anti-faşist devrimci güçler açısından bugün nasıl ele alınmalı?
1999´da Seattle`de zirve karşıtı gösteriler, emperyalist birlik ve örgütenmelere karşı radikal direnişin katalizörü olarak dönüm noktası olmuştu. Bu sürecin ardından özellikle 2007`de Rostock/Heiligendamm`da G8 (o dönemde, Rusya´nın çıkması ile birlikte G7 birl
iği oldu) karşıtı gösterilerde ve devamında 2009 Strasburg`da NATO karşıtı gösteriler devrimci radikal direnişin Batı Avrupa´da mayalanması gerçeğini oluşturdu.
2011 yılında Cannes ve Nice`de gerçekleşen eylemlerde ise yeniden pasifizmin ve sivil toplum örgütlerinin AB ile anlaşmalı olarak eylem alanlarını devrimci güçlere kapatması durumu aynı zamanda, emperyalizmi saldırı ve engelleme girişimi olarak hafızalara kazındı.
Ancak nihai anlamda bununla beraber isyanlarda -son olarak Fransa’da, Mart 2015’te Frankfurt’ta (C.n., Blockupy kastedilmektedir), 1 Mayıs gösterilerinde, günlük hayatda ve sokaklarda direnişin halen maya aldığı bir süreç içerisinden geçiyoruz.
Sınıf mücadelesi yasalarıyla işliyor ve gerileme, durağanlaşma dönemlerinden yeniden canlanma dönemine doğru evrilme aşaması kayıt ediyor. Bu açıdan sınıf mücadelesinin yasalarını kavrayanlar, meydanların reformistlere, sivil toplumculara ve benzeri tasfiyeci akımlara bırakılamayacağınıda tarihsel dersler ışığında bilmelidir.
G20´de devrimci ve komünistlerin yegane amacı zirveyi engellemek temeli üzerine kurulmamaktadır. Objektiv olarak böyle bir devrimci durumda yoktur. Ancak, esas olan tüm engelleme çabalarına rağmen Alman ve diğer ülke istihbarat ve gizli polis servislerinin soruşturma ve giriş yasaklarına rağmen, Hamburg´da olunması gerekliliğidir. Tüm engelleme çabalarına karşın, Hamburg`a binlerce anti-emperyalist, anti – faşist hareket etmektedir ve Hamburg`da ortaya çıkacak bir direniş bu açıdan devrimci mayalanmanın süreceği önemli bir zemin olacaktir. Avrupa´da, Partizan örgütü ve devrimci gençliğin kendisi Hamburg`da olarak meydanlarda direnişi yerli ve göçmen ezilen yığınlarla beraber örgütleme perspektifiyle hareket etmeli ve yol gösterici bir misyon oynamalıdır. Bu deneyim elimizde var. Özgürlük düşlerini gerçeğe çevirmek için sokaklara…
G20 Zirvesine Karşı Sokaklara, İsyanı Körüklemeye!
Yaşasın Enternasyonel Mücadelemiz!
Hakan Fırat