15 ŞUBAT KOPLOSUNDAN 19 OCAK EFRİN İŞGAL GİRİŞİMİNE: FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜN VE EMPERYALİZMİN KÜRT ULUSUNUN ÖZGÜRLÜĞÜNE DÜŞMANLIĞI!
15 Şubat 1999 `dan buyana 19 yıldır Kürt ulusal hareketinin önderi Abdullah Öcalan, Türk devletinin özel uygulamasına tabi olarak İmralı adasında tecritte tutsak.
Emperyalist sistem özgürlük, eşitlik ve devrim için mücadele yürüten kesimlere ve devrimcilere yönelik uluslararası tutuklama operasyonlarına devam ediyor.15 Şubat 1999 Öcalan`a, 15 Nisan 2015 TKP/ML `ye yönelik yapılan operasyon sonucu Almanya, Fransa, İsviçre, ve Yunanistan`da tutuklamalar ve akabinde 10 devrimci-komüniste Almanya da açılan dava, PKK faaliyetçilerine yönelik tutuklama ve açılan davalar, DHKP-C ye yönelik en son Yunanistan`da yapılan tutuklama operasyonları bu saldırganlığa açık kanıt durumunda.
Kürt ulusunun özgürlüğü ve hakları için yürütülen mücadelenin önderlerinden Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplo, 19 yılı geride bıraktı. Emperyalistlerin ve TC devletinin 19 yıl önceki hesapları ve sonrasında devam eden tasfiye konsepti, Kürt halkının güçlü direnci ve özgürlük iradesini kıramadı. “Bitti”, “etkisizleşti”, “dağıldı”, “son darbe” gibi yalan ve manipülasyonlara rağmen Kürt hareketi ve ezilen halklar bir yığın direniş ve mücadele yürüttü, yürütmeye devam etmekte.
Bugünün güncelinde yaşanan Suriye’ye dönük uluslararası emperyalist güçlerin baskı ve saldırısının Kürtlere yönelik planı 1998 yılının sonlarında da yaşandı. 9 Ekim 1998 de Öcalan’ın baskı sonucu Suriye’den çıkmasıyla birlikte, uluslararası gerici kuşatma ve komplo fiilen başlamış oldu.
Öcalan Mart 1993 ateşkesiyle birlikte politik arenada paradigma değişikliğiyle ağırlık verdiği barış ve diplomasiyle Kürt sorununda “çözüm” arayışına çalıştı. Suriye`den çıkışı sonrası önce Yunanistan`a ardından Rusya`ya giden Öcalan`a 4 Kasım 1998’de Rusya Parlamentosu Duma’da 298 parlamenterin oyuyla siyasi sığınma hakkı tanıması için hazırlanan karar tasarısı onaylandı. Rusya İçişleri Bakanı Sergei Stepasin, Avrupa Konseyi’nde düzenlediği basın toplantısında Duma’nın aldığı “kararın hiçbir öneminin olmadığını” başta ABD olmak üzere uluslararası emperyalist güçlere deklare etti.
Rusya’nın ardından Belarus’ta kısa bir zaman için yürütülen çabalar da sonuç vermeyince Öcalan, bu defa 12 Kasım 1998’de uçakla İtalya’nın başkenti Roma’ya gitti. Güvence vermesine rağmen İtalya, Öcalan’ın topraklarına gelmesinin ardından hakkında tutuklama kararı çıkardı. Öcalan, İtalya’da kaldığı 2 ay boyunca bir evde polis nezaretinde kaldı. İtalya hükümeti Öcalan’ı Türkiye’ye iade etmeyeceklerini ve kendi kanunlarına göre yargılama yapacaklarını açıkladı. Avrupa ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkeden İtalya’ya akın eden Kürt halkı ve devrimci dostları, Öcalan’ı sahiplendi. Türkiye ise İtalya’ya yönelik boykot kampanyası ardından İtalyan işadamları kendi hükümetlerine Öcalan’ın iade edilmesi yönünde baskı uygulamaya başladı. Baskıların yoğunlaşması üzerine dönemin Hükümet Başkanı Massimo D’Alema, Öcalan’a sığınma hakkı verebilecek, Avrupa ülkelerinde girişimlerde bulunmaya başladı. Yürütülen bu diplomaside ise hiçbir Avrupa ülkesinden karşılık bulmadı.
Demokrasi beşiği diye övünen Avrupa ülkelerinin çıkarları ve Türkiye ile olan kirli ekonomik-siyasi ilişkilerinin sonucu Öcalan, 16 Ocak 1999’da İtalya’dan ayrıldı ve tekrar Yunanistan’a gitti. CIA, MOSSAD gibi istihbarat örgütlerinin geri plandan yönettiği bu süreçte Öcalan, Kenya’ya yönlendirildi. 2 Şubat 1999’da Kenya’ya gitmek zorunda bırakılan Öcalan, başkent Nairobi’deki Yunanistan Büyükelçiliği’ne götürüldü. MİT, CIA ve MOSSAD işbirliğiyle de 16 Şubat 1999’da sabaha karşı saat 03.00’te Türkiye’ye kaçırıldı.
İMRALI TECRİTİ, DAVA VE İDAM KARARI
Öcalan, Türkiye’ye getirildikten sonra İmralı Adası’ndaki cezaevine getirilirken, diğer mahkumlar adadan çıkarıldı. İmralı, özel politikalarının uygulandığı bir hale büründü. 29 Haziran 1999 tarihinde “Devletin birliğini bozmaya veya devletin hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir kısmının devlet iradesinden ayırmaya kalkışmak” iddiasıyla yargılanan Öcalan’a, 31 Mayıs-29 Haziran 1999 tarihleri arasında süren dava neticesinde idam cezası verildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı onarken, Kürtler ve dostları, her tarafta kararı protesto eylemleri gerçekleştirdi.
İdam kararının sıkça tartışıldığı ve devletin de ne yapacağı noktasında süren 3 yıllık belirsizliğin ardından DSP, ANAP ve MHP’den oluşan koalisyon hükümeti, idam cezasını ilk önce 2002’de “savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar” dahilinde kaldırılması yönünde AB uyum yasaları kapsamında kanun çıkardı.3 Kasım 2002’de tek başına iktidara gelen AKP ise AB uyum yasaları kapsamında 2004 yılında çıkardığı yasayla idam cezasını tüm suçlar için ortadan kaldırdı. Daha sonraki süreçlerde Tayyip Erdoğan`ın İdam cezasının yeniden çıkarılması yönünde tehdit ve şantajları ise MHP destekli olarakta devam etti.
SİSTEMATİK TECRİT BOYUTLANDIRILDI
İdamın kaldırılmasıyla birlikte ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Öcalan’a İmralı’da başlatılan özel sistemle tecrit uygulamaları başladı. Dış dünyayla bağı kesilmeye çalışılan Öcalan’a gazeteler sansürlenerek kısıtlı biçimde verilirken, kamera sistemiyle sürekli izlenme altına alındı. Kürt ulusal hareketinin yakaladığı ivme ve kitleselleşen mücadele sonucunda, zorlanan Türk egemen sınıfları Kürt sorununa “çözüm” arayışlarına girdi. AKP hükümeti, HDP den oluşan bir heyetle Öcalan ile görüşmeler sürdürdü. Kürt ulusal mücadelesinin yürüttüğü silahlı mücadeleyi ve gerillayı tasfiyeyi hedefleyen İMRALI / KANDiL ile yürütülen bu görüşmelerde Türk devleti Ortadoğu bağlamlı politikasında Kürtlere biçtiği rolde umduğunu bulamayıp, birde 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin seçimlerde kazandığı görece başarı sonrası, tedirgin oldu ve yeniden savaş konseptine döndü. 1 Kasım 2015 Sonrasında ise Öcalan ile görüşme ve ziyaretler yeniden sınırlandırıldı ve engellendi. Kürt ulusunun önderi Abdullah Öcalan`a yönelik uygulanan bu tecrit, Kürt ulusal mücadelesiyle bağlarını koparmaya ve hareketi tasfiye etme planlarından bağımsız değildir.
Öcalan`ın pragmatist, düzen içi çözüm arayışları ve düşünsel önermelerinden bağımsız olarak, Öcalan üzerindeki tecritin Kürt ulusunun temel hak ve özgürlüklerine yönelik bir saldırı halkası olarak kavranması gerekmektedir. Bu politika emperyalizme göbekten bağımlı Faşist diktatörlüğün özel bir uygulaması olarak görülmelidir.
15 Şubat 1999’da “barışçıl” ve “uzlaşmaya” dayalı çözüm arayışı büyük bir emperyalist komplonun gerçekleşmesi ile sonlanmıştır. Bugün 19 Ocak 2018’de Faşist diktatörlük Kürt düşmanlığını Efrin işgali ile acımasız gaddar bir savaşla sürdürmektedir. Türk egemen sınıfları, yine emperyalist güçlerin desteği ve icazetiyle bu gerici-faşist politikasına olanak bulmaktadır. Bir kez daha Kürtler Faşizmin ve emperyalist güçlerin ortak bir planı ile tezgah, kumpas ve komplo ile karşı karşıyadır. Bir kez daha berrak bir şekilde anlaşılmıştır ki Emperyalizmden Kürt Ulusunun Özgürlüğüne dostluk çıkmaz, onlar faşist diktatörlük ve gerici bölge devletleriyle kirli çıkarları, büyük hesaplarıyla ezilen ulus ve halklara düşmanlık siyasetini öncelikli görevleri alır. Uzattıkları “dostluk eli” sadece özgürlük taleplerini boğmak ve çıkarlarına bağlamak içindir. 15 Şubat 1999’den 19 Ocak 2018’e anlaşılması ve kavranması gereken halka burasıdır.