Verabuna yanaşmadı… Ne olduğunu, nasıl olacağını tam olarak kestiremediği bir geleceğin tutkusukavuruyordu yüreğini. Okumak ve sınıfının kendine sağladığı avantajları yoksul, ezilmiş, halkına faydalı birinsan olmak için kullanmak… Oysa Rusya’da yükseköğrenim kapıları, sağlıkçı, mühendis, öğretmen olarakhalkına hizmet tutkusuyla tutuşan bu genç kadınlar kuşağına kapalıydı. Çarnaçar, Avrupa’nın, amfilerini,laboratuvarlarını kadın öğrencilere açan tek üniversitesine ev sahipliği yapan Zürih’te alacaktı soluğu:yürekleri Rus Aydınlanması ve bilim tutkusuyla tutuşmuş, yüzü aşkın genç Rus kadın gibi…Zürih,Verave çok sayıda genç Rus kadın öğrencinin halka hizmet tutkusuyla tutuşan genç idealistlerolarak girip birer radikal devrimci olarak çıktıkları koza oldu. Orada deneyimledikleri özgürlüklerülkelerindeki otokratik Çarlık rejiminin baskıcı atmosferinden o kadar farklıydı ki… Dönüşmüşlerdi.Narodnizm’in fikir babaları Çernişevski, Plekhanov, Nekrasov gibi yazarların kitapları elden ele dolaşıyor,genç devrimciler, Nekrasov’un Saşa’sını, Çernişevski’nin Kirsanov’unu,Vera’sını idealleştirerek hayatlarınıdevletin ya da ailelerinin istekleri üzere değil de, kendi seçtikleri yüce idealler doğrultusunda biçimlendirmekararlılığını pekiştiriyorlardı. Kısmen Aydınlanma’dan, kısmen serflikten yeni kurtulan Rus köylülüğününyaşadığı derin sefaletin etkilerinden, kısmen de Kutsal Kitap’daki özgecilik ve feda kıssalarından beslenenyüce idealler…Çarlık rejiminin bu idealizmi kendine yönelik bir “tehdit” olarak algılaması, bu yeni ve sınıfındankopmuş genç intelligentsia’nın hızla politize olmasına yol açacaktı. Kadınlı-erkekli… Çarlık yönetiminin,1873’de Zürih Üniversitesi’nden alınan diplomaları geçersiz sayacağını ilan ederek kadın öğrencileri geriçağırması, genç zihinlerde, otokrasi koşullarında halka doktor-hemşire-öğretmen olarak hizmet etmektense,halkı sosyalizme açılan bir rejim değişikliğine ikna için çalışmanın daha verimli olacağı düşüncesinikökleştirdi… Yüzlerce, binlerce genç aydını birer devrimci propagandist olarak köylere, ücra köşelere,yoksul mahallelere yönelten Halka Doğru hareketi başlamıştı. Ve kadınlar bu hareketin yüreğindeydi:çoğunlukla erkek yoldaşlarıyla yaptıkları anlaşmalı evliliklerle aile baskısından kurtulan genç ve eğitimlikadınlar, sağlık memuru, öğretmen, ebe olarak gittikleri köylerde sıkı bir propaganda ve örgütlenmeçalışmasına koyuluyorlardı. 1872-82 yıllarına ait polis kayıtları, tespit edilebilen 1611 devrimcipropagandistin yüzde 15’ini kadınların oluşturduğunu, faaliyetteki 22 propaganda merkezinden beşininkadınların yönetiminde olduğunu gösteriyordu. Çar II. Alexander’in Adalet Bakanı Kont Pahlen, 1874’deÇar’a sunduğu raporda devrimci propagandanın başarısını kadınların mevcudiyetine bağlıyordu.[3]Baskılar, kovuşturmalar, hapisler, sürgünler onları yıldırmıyor, aksine radikalleştiriyor, tek seçenekolarak devrimci şiddete yöneltiyordu.Çekirdeğini kadınların oluşturduğu Narodnaia Volya (Halkın İradesi) böyle şekillendi:VeraFigner,Anna Korba, Olga Liubatovich, Sophia Perovskaya, Gesia Gelfman, Anna Yakimova, Tatiana Lebedeva:İşçi-köylüler arasında sosyalizm propagandası stratejisini benimseyen ve Rusya topraklarının köylüleredağıtılmasını savunan Bakunin’ci Toprak ve Özgürlük Hareketinden ayrılarak Rusya halklarında devrimcibir dönüşümün ancak Çarlık rejimine yönelik radikal devrimci şiddet eylemleriyle mümkün olabileceğinisavunan örgütün kurucu kadrosunda yer alan kadınlardı. Narodnaya Volya’nın 18 kişilik yürütme kurulunun10’u kadınlardı ve rol modelleri, 1877’de Saint Petersburg valisi General Trepov’u kurşunlayan Toprak veÖzgürlük üyesiVera Zasulich’di…Ancak 1881’de (birkaç başarısız denemenin ardından) gerçekleştirdikleri, radikallikte Zasulich’insuikast girişimini fersah fersah geride bırakan bir eylem olacaktı: Çar II. Alexander’ın bedeni, NarodnayaVolya üyelerinin bombalarıyla parça parça oldu… Suikastı izleyen apansız ve acımasız devlet terörü,devrimci Rus kadınlarına ilk idamları yaşatacaktı; Çarlık güvenlik göçlerinin tereddütsüz misillemesindemeydanlarda idam edilen dört Narodnik’ten ikisi kadındı: Sofia Perevskaya ile Gesia Gelfman.* * *Denilebilir ki “Kadınların Özgürlüğü” fikri, Rusya’ya -Çariçe Katerina ve ardından da onunkurucusu olduğu Smolnyi Enstitüsü’nün yönetimini devralan gelini İmparatoriçe Maria’nın kız çocuklarıneğitimi konusundaki girişimlerini saymazsak- 19. yüzyılın ikinci yarısında Narodniklerle birlikte giriş yaptı.Bu bağlamda Çernişevski’nin Nasıl Yapmalı’sının genç devrimciler üzerindeki devasa etkisi esgeçilmemeli…Ne ki, “Kadınların Özgürlüğü” söylemi, erkeklerin politik özneler sayıldığı, buna karşılık kadınlarınher türlü siyasal haktan yoksun olduğu Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi özgül (siyasal ya da toplumsal)hak talepleri, dolayısıyla da özgül bir kadın mücadelesi (feminizm) biçimini almayacaktı. 19. yüzyılın ikinciyarısı Rusyası’nda “Kadın özgürlüğü”, tüm yurttaşların Çarlık otokrasisinden özgürleşme talebinin bir bileşeniydi ve “Kurtuluş” kadınların siyasal-toplumsal haklarını kazanması değil, ezilen-emekçi sınıflarıngenel özgürleşmesi bağlamında kavranılmaktaydı. Kendileri gibi idealist genç Narodnik erkeklerle düzmeceevlilikler gerçekleştirerek aile baskısından kurtulan Narodnik kadınlar, her türlü bireysel haz ve lüksten vazgeçerek kendilerini kavganın yüreğine atıyorlar, bu uğurda en ağır bedelleri ödemekten kaçınmıyorlardı. Sözve eylemin tutarlılığı ethos’unda birleşen genç kadın ve erkekler gülerek koşuyordu Çarlık polisinin en ağırişkencelerine, dayanılması zor zindanlara, Sibirya sürgünlerine, hatta ölüme. Bu özgürlüğün bedeli, kayıtsızve koşulsuz bir özgecilikti; (hak) kazanımlar(ı) değil…* * *Ütopyacı ve köylücü Narodnik miras, bir kuşak sonrasında, 1917 devrimini gerçekleştirenBolşevikler tarafından kıyasıya -ve haklı gerekçelerle- eleştirilecektir. Ancak Narodnik kadınlarınkendilerini izleyen devrimci kuşaklara bıraktığı tutarlılık, sahicilik ve gözükaralık ethosu Bolşevik kadınlariçin paha biçilmez bir bağlam oluşturmuştur.Evet, Devrim, gölgesi henüz tarih sahnesine düşmemişken, kendini genç, duyarlı kadınlarıniliklerinde, kemiklerinde hissettirerek onları dönüştürdü. Okuyacağınız, böylesi bir dönüşüm öyküsü. Avareve kendinden hoşnut taşra bir taşra aristokrasisinin, “süslü, ama içi boş” bebeğiVeraFigner’in Rus Çarı’nıkatleden gözükara bir eylemciye dönüşmesinin öyküsü…Ama tarihe mal olmuş bir kişinin olup-bitmiş öyküsünden ibaret değil. İçinde dünyayı dahayaşanılası, daha özgür, daha eşitlikçi bir yere dönüştürmeye kararlı kadın ve erkekler, ve yaşamlarınaataerkinin kendilerini yazgılı kıldığı kafesten çok daha fazlasını layık gören kadınlar için önemli ipuçlarıiçeriyor.Nihayetinde rotamızı çizerken hem bizden öncekilerden, hem de birbirimizden öğrenecek çok şeyvar, öyle değil mi?
28 Eylül 2018 17:28:12, Dragos.
N O T L A R[1]Lynne Ann Hartnett’e ait‘Vera Figner-Bir Muhalifin Hayatı’(Çev. Ertuğrul Uzun, Eskişehir: Verba, 2019) başlıklıeserde “Türkçe Baskıya Önsöz” üst başlığıylayayımlandı… Kaldıraç, No:219, Ekim 2019…[2]Karl Marx.[3]Alena Heitlinger, Women and Social Change in Socialist Societies, with Special Reference to the Soviet Union andCzechoslavakia, Leicester Üniversitesi, Doktora Tezi, 1977, s.80.3