68 kuşağının devrimci önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan`ı unutmayacağız!
1971 devrimci kopuşunun simgelerinden olan ve faşist devlet tarafından infaz edilirken, 6 Mayıs 1972 de korkusuzca idam sehpasına yürüyen, yiğit devrimci önderler Çeşitli milliyetlerden Türkiye Halkının devrim mücadelesinde yaşayacaklar !
Devrimci önderler Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 tarihinde, gece 1:00-3:00 arası, Ulucanlar Cezaevi’nde asılarak idam edildiler.
“Egemen sınıflar, sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve karaçalma kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirmeye, ezilen sınıfları ‘teselli etmek’ ve onları aldatmak için adlarını bir hâle ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimci öğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerden düşürülür ve devrimci keskinliği giderilir… Burjuvazi için kabul edilebilir ya da öyle görünen şeyler, ön plana çıkarılıyor ve övülüyor.” (Lenin)
Lenin’in bu sözlerinin üzerinden yıllar geçti. Ancak devrimcilere, özellikle tarihsel dönemeçlerde yer almış devrimcilere karşı aynı tutum devam etmektedir.
Bugün Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu ( THKO ) kurmuş ve savaşmış Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının başına da aynı şeyler gelmektedir.
“Denizler” diye söze başlayan herkes, onların ne kadar “insansever” olduklarından söz etmekte, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın 6 Mayıs 1972 günü idam edilmelerinin “yanlış”lığını “ama onlar kimseyi öldürmediler” diyerek açıklama çabası içine girmektedirler.
Her 6 Mayıs’ta yeniden ve yeniden sergilenen bu tutumlar, giderek Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının düşüncelerinin, amaçlarının ve örgütlü mücadelelerinin, asıl olarak da devrimci silahlı mücadelelerinin unutturulmasına dönüştürülmüştür.
Denizler, bu ülkede devrimin silahlı mücadele yoluyla gerçekleştirilmesi için yola çıkmış, bu uğurda savaşmış ve yaşamlarını çekinmeden feda etmiş devrimcilerdir.
Demokratik Halk Devrimi, Sosyalizm ve Komünizm Mücadelesinde yaşayacaklar !
________________________________________________________________________
MAYIS ŞEHİTLERİN ANISINA
DENİZ, HÜSEYİN VE YUSUF 6 Mayıs 1972 de idam edilirken ben otobüsle Dersime gidiyordüm. Sabaha dogru Ankara çıkışında, askeri birlikler yolu kesip kontrol yapıyorlardı. Hepimizi otobüsten indirerek kimlik kontrolu yaptılar. Yanımda arananlar listesinde resmi ve ismi olan arkadaş sahte kimlik taşıyordu. Kulağıma fısıldayarak ‘Denizleri astılar alçaklar’. Öfke, üzüntü ve kaygı ile sıraya girdik. Yapılacak bir şey yoktu. Aramalar bitip otobüse binince herkesin yüzünde bir kaygı ve üzüntü vardı. Yolculardan biri Radyoyu açmasını söyleyince ilk haberin, Desinzlerin idam kararının infaz edildiği ile ilgili idi. Deniz Hüseyin ve yusuf ile olan anıların film gibi kafamda canlandı. Ibo ile birlik denizleri kurtarmak için ne çok planlar yapmıştık. Hatta İbo ve Birkaç arkadaşla derin devletin önemli bir elemanı olduğu bilgisini aldığımız birini kaçırma eylemi yaptık. Ancak sözkonusu kişi şuurunu yitirip saldırınca çaatışma çıktı ve kaçırma eylemi gercekleşemedi. Denizi 1968 İbo yu da 1970 den beri tanıyordum.
1968 de polis tarafından öldürülen Adıyaman Kahtalı M.Cantekin’in cenaze töreninde Denizle tanıştım. İsmini daha önce radyoda duymuştum. İst. Üniversitesi merkez kampüsünde binlerce ögrenci önde tobutu taşıyanlar olmak üzere yürüyüşe geçtiler. Denizin kortej üzerinde hakimiyeti belirgindi. Bende en önde yürüyordum. Kortej Cağaloğluna varınca polis aniden saldırdı. Deniz ve arkadaşları hazırlıklıymış. Meger Cenaze daha önce gönderilmiş, biz sadece sembolik bir tören yapıyormuşuz. Tabutun içi taş doldurulmuştu. Öndekiler hemen tabutu açıp polisi taş yağmuruna tutunca bende alabildiğim kadar taş aldı ve polisi bir yüz metre kovalayınca taşlarımız bitti ve polis saldırıya geçti bu sefer biz geri kaçtık. Deniz ve bir gurup Çağaloğlu kız lisesi bahçesindeki işaat alanına girdiler ve polisi tuğla yağmuruna tuttular. Bende onlarla beraber tuğla atarken aniden arkamda iki üç sert cop darbesi aldım düştüm. Ayılınca polislerin yerdekilerle değil ayaktakilerle meşgul olduğunu görünce bekledim ortalık sakinleşince kalkıp kavga alanında ayrıldım.Deniz de kavgada darbe aldığını ama kurtulduğunu duydum. Daha sonra aynı fakültede birlikte Dev-Genc içinde faaliyetlerimiz oldu. Toplum polisi (o zaman bizdeki adları Fruko idi) ile birlikte bir çok çatışmalara katıldık. Deniz korkusuz cesur sövalye ruhlu idi arkadaş canlısı vefalı idi. Politik olarak farklı düşünce ve saflarda olmamıza rağmen ortak işler toplantı ve yürüyüşler yapardık. Şu an tarihini hatırlayamadığım bir gün beni istanbul Dev- Genç adına Dersimde Pirsultan piyesi için gönderdi. Ankara Dev-genç ten M.Kemal Çamkıran ve Fevzi büyükvural ile birlikte hükümetin ve valiliğin yasakladığı PirSutan piyesini sahneliyecektik. Daha önce Ankara Çağdaş Tiyatro Grubu yazlık sinemada sahnelemek istemiş, büyük bir kitle birikince valilik yasaklamış olaylar çıkmuş bir çok kişi tutuklanmiş yaralanmış Mehmet Kılan da karakol önünde kurşunlanarak öldürülmüştü. İşte biz bu ortamda Dev- Genç olarak oyunu sahneliyecektik. Benin TİP içinde tanıdığım arkadaşlar lise müdürünün odasına baskın gibi girdik ve spor salonunun anahtarını istedik. Ancak müdür valilikten izin alınması gerektiğini söyelip duruyordu. Bizi ikna edemeyince üç gün zaman istedi . Meger valilik ve hükümet yaptığı yanlışı ve toplumun tepkisi karşısında geri adım atmış ve müdür valilikten bizden habersiz izin işini haletmişti. Biz oyunu sahneledik ve tiyatrodan sonra da Rahmi Saltuk konseri ile devrimci türküler pirsultan türküleri ile sürdürdük. Türkü faslına Vali de gelmişti biz içeri almak istemeyince sadece Rahminin kasetini satın almak istediğini söyledi içeri giridi kaseti satın aldı bize de teşekür edince saşırdık.
Deniz 1971 den sonra fakülteye çok az uğrurdı siyasi çalışmalara profesyonel olarak yürütürdü. O günlerde ben Hukuk salonunda bir arkdaşla ping-pong oynarken Birkaç arkadaşıyla içeri girdi, benimle oynamayı teklif etti. Yarı gönüllü kabul ettim. Silahını çıkarıp filenin altına koyup oynamaya başlayınca moralim iyice bozuldu. Çünkü bütün kızlar ona tempo tutuyor hemde benden iyi oynuyordu. Oyun bitmeden yenilgiyi kabul ettim. O da gönlümü almaya çalıştı.
Deniz benim için bir otorite idi. Farklı siyasi saflarda olsakda benim için Devrimci bir önderdi.
Yıllar sonra, cezaevinden çıkınca 1976 Ya da 77 olabilir, Denizin bir akşı ile karşılaştım. Melisa (ismi bende saklı) Denizle 1970 ve 71 arkadaşlık etmiş. Ermeni asıllı ve çok zengin bir kadındı. Ailesi esiki Osmanlı bankerlerindenmi ve ailenin tek kızıydı. Ailesi diger üyeleri Amerikaya göçetmiş. Bu kadını Deniz tanıdıktan sonra türk mafyasının elinden kurtarmış. Ben cezaevinden çıkınca kadın yine mafyanın pençesine düşmüş ve denizin arkadaşlarını arıyordu. Geldi bize sığındı. Kadın tam bir Deniz hastasıydı. Denizin kot pantalonu kalmıştı kendisinde ,onu çantasında taşır, geceleri yastığının altına koyup yatardı. Bir gün büyük bir panik ve üzüntü ile ‘Denizin pantalonunu çaldılar’ diyerek yardım istedi. Peşindeki mafyanın arkasında generaller ve polis şefleri vardı. Soruşturunca işinin içinde damadının olduğunu ögrendik. Pantolon için otuz bin lira istiyordu. Memur maaşının 300 lira olduğu bir dönemde bu büyük bir servetti. Mesila hiç teredüt etmeden parayı ödedi ve pantalonu aldı. Şimdi yaşıyormu bilmiyorum.
DENİZ HÜSEYİN VE YUSUF İDEALLERİYLE YAŞADILAR VE İDEALLERİ İCİN ÖLÜMÜ TEREDÜTSÜZ VE CESURCA KARŞILADILAR. ANILARI HEP YAŞIYACAKTIR.
DAVUT KURUN
06.05.2015