İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi politikalarının günümüzdeki devamcıları yeni Naziler, ilk kez AfD adıyla Federal Parlamento’ya azımsanmayacak bir güçle girdi.
Irkçı faşist parti AfD kendisini Almanya’da sürmekte olan düzenin karşıtı bir güç gibi sunarak, 12,6 ile Bundestag’a 94 milletvekili sokmayı başardı.
2013 yılında AB karşıtı bir hareket olarak ortaya çıkan Almanya için Alternatif (AfD) ilk yıllarda istediği ilgiyi bulamamıştı. Irkçı parti siyasal arenada yabancı karşıtlığını ve mülteci akımına karşı orta tabakada hoşnutsuzluğu fark ederek ve kullanarak, seçmenlerine aşırı sağ eğilimli bir dille hitap etmeye başladı.
“Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” anlamına gelen Pegida ile işbirliği yaptı. “Naziler dışarı” gibi tepkilere de, “Biz Almanya’yız” karşılığını vererek, zaten toplumsal dokularında güçlü olan Alman milliyetçiliğini körükledi.
Rakiplerinin “Adolfina” ya da “dişi führer” diye nitelendirdiği, İslam karşıtı olarak bilinen AfD Eş Genel Başkanı Frauke Petry, “ülkeye yasadışı yollarla girmeye çalışan sığınmacıların, mültecilerin üzerine gerekirse ateş açılması emri verilmelidir” diyen birisi. Araştırma şirketleri Almanlar’ın bir kısmının Petry ile aynı fikirde olduğu sonucunu ortaya koymuştu. Bu fikirdaşlık 24 Eylül seçimlerinde kendisini açıkça gösterdi.
AfD, işsizliğin ve artan suç oranının nedenlerini yabancılarda arayan, işsiz, sınıf bilinci olmayan lümpen proleter ve alt tabakalar dışında, varlıklı kentlilere de hitap ediyor, seçmenlerinin önemli bir kesimi doktor, mühendis, memur gibi tabakadan oluşuyor.
Özünde AfD; programı itibariyle ırkçı bir burjuva partisidir. Ancak radikal söylemleri onun şimdiki hükümet tarafından sürdürülen politikaların ve düzenin karşıtı bir güç gibi algılanması sonucunu yarattı.
Ortaya çıkan bu tabloda Alman solu ve sosyalistlerinin eksiklikleri tespit edilmelidir. Almanya’daki düzeni reforme etmek ve iyileştirmek gibi düzen içi çözümler üretmeye çalışmak yerine, çürümüş kapitalist emperyalist düzene karşı daha radikal / devrimci bir muhalefet yürüterek, düzen karşıtı muhalefeti / potansiyeli keskin ve ayırt edici söylemlerle örgütleyemedi. Bu boşluğu sağ popülistler doldurdu. AfD’nin özellikle eski Doğu Almanya eyaletlerinde kazandığı başarıda bunun etkisi görülmektedir.
Emperyalist Almanya`da ve genel olarak Avrupa’da iç faşistleşme ve gericileşme yönünde devletler eliyle politikalar güdülmektedir. Savaş sanayinde ve dünyaya silah satışında başlarda yer tutan, dünyadaki pazar paylaşımı kavgalarında yeni roller üstlenen ve askeri planda atılımlar yapan Alman emperyalistlerinin, içerde ırkçı-milliyetçi söylemlerle hazır kıta bir kitleyi yeri ve zamanı geldiğinde amaçları için kullanacağını da bilinmelidir.
Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa`da yürütülen parçalayıcı savaş politikalarında rolleri olanlar, mülteciliğin ve yoksulluğun sebebi olanlar, bugün ortaya çıkan siyasal iklimden de faydalanmaktadırlar. AB ülkelerinde ve özellikle Almanya’da ilerici devrimci güçler yoğun baskı ve tutuklama politikalarına maruz kalırken, halklar arası düşmanlıklar körüklenmekte ve ırkçı – doğrudan faşist politikalar yapan partiler korunup, kollanmaktadırlar.
AB içerisinde birlikten Brexit ile ayrılmaya karar veren İngiltere’deki gelişmeler sonrası, AB ülkeleri içerisinde ulusal çitlere geri dönmeyi propaganda eden ve kitlelerdeki yoksullaşma ve yaşam koşullarındaki kötüleşmenin de etkisiyle ulusal politikaları pompalayan politikaların güdüldüğü görülmektedir. AfD’nin yükselişi ve AB karşıtlığı üzerinden yaptığı politikalar ve dillendirdiği argümanlar, yabancı düşmanlığı, islam karşıtlığı, diğer AB ülkelerinde de etkisini daha fazla gösterecek, ırkçı ve faşist söylemleri tetikleyecek, önümüzdeki süreçte daha revaçta olarak bu politikalara kitlesel yönelim devam edecektir. Tüm bunlara karşın anti-faşistlerin kitlesel tepkileri de yükselecek ve önümüzdeki dönem sokaklara yansıyacak daha fazla kitle hareketlerine de sahne olacaktır.
Almanya ve Avrupa ülkelerinde yerli devrimci demokratik güçlerle, işçi sınıfı ile göçmen emekçilerin ve kurumlarının daha fazla ilişkilenerek, birlikte mücadeleyi büyütmesi ve artan ırkçı faşist dalgayı durdurmaya yönelik daha fazla işbirliği yapması kaçınılmaz bir görev olarak durmaktadır.
26.09.2017
Mahmut ÖZKAN