24 Ocak…
Bir günde bir Yıldız söner, bin Yıldız doğar mı?
Doğar, biz bu masalın çocuk tanıklarıyız…
Doğdu, o gün çocukluğumuzla vedalaştık biz…
Yerde upuzun yatan, saçları buza kesmiş o gencin ölümü biz Dersimli çocukları büyüttü…
Dersim’de gençler hastaneye doğru koşuyor, ardından biz çocuklar…
Aklımda kalan, üzerine eski, gri, çuvalımsı bir şey örtülmüştü sanki.
Kıvırcık, siyah saçları görünüyordu, alanında kurumuş kan…
Kent zaten küçük bir yer ve biz hastaneye yakın oturuyoruz. Hatta, adı “Hastane Mahallesi,”ymiş gibi kalmış aklımda.
O gün Dersim’li kadınlar ağıtlarını, mumlarını, gülbenklerini sadece ve sadece, upuzun yatan o genç için yaktılar.
Yüzlerini gökyüzünün yaşılı çehresine çeviren ve 38’den beri biriktirdiği acılarını taze acılarına ekleyen Dersimli kadınlar, o gün sessizliklerini bozarak bütün beddualarını bu genci cemsenin arkasına bağlayıp sürükleyen, ona eziyet eden katillere, acımasızlara karşı ettiler…
O gün bir milad oldu Dersim’de.
O gün bizim çocukluğumuz bitti…
Ve biz, bir günde değişip büyüdük, olgunlaştık bu acı karşısında.
O gün, yaptığımız bez bebeklerimiz köşede masum, sokak oyunlarımız yarım kaldı.
O gün itibariyle, bütün Dersim bu yiğit insanı dilden dile anlatır oldu.
O gün itibariyle, ana rahmine düşen çocuklara Ali Haydar adı verildi.
O gün itibariyle, ozanlar sazlarının teline “Ali Haydar ölmez” diye vurdular.
O gün bir başka kederli ve cesurdu Dersimli genç abilerin yüzleri.
O gün itibariyle korkunun üstüne üstüne yürüyeceklerdi artık.
Anladım ki, bir fidan koparılmıştı…
Anladım ki, bir yıldız kaymıştı gökyüzünde…
Anladım ki, bundandı Dersimli’nin yaşlı, suskun, acılı hali…
O gün bu ölüm bizim çocukluğumuzu bitirdi, bizi büyüttü.
O gün, o acı, başka bir farkındalık kattı her birimizin hayatına…
O gün, o acı, soykırım yaşamış Dersim halkını bir kez daha korkularıyla yüzleştirdi…
Analar, kızlarına, oğullarına sütlerini ayrımsızca helal ettiler…
O gün, Dersim’e çöken karanlığa, yasa karşı, elleriyle yaptıkları mumları yakıp onlarca, binlerce yıldız yarattılar..
O gün, düşlerimizi yaşımızın üstünde büyüttük biz…
Anladım ki, düşlerimiz boyumuzdan büyüktü…
Anladım ki, bu korkusuzluk, bu cesaret, kendimizle yüzleşmemizmiş.
İşte o gün, o acı, hayatımızda büyük bir DEVRİM yarattı!
O gün anladım ki, her gün karısını koluna takip mahallemizden geçerek okula bırakan bu adam, eli kanlı bir katılmış meğer…
Hafızalarımıza kazıldı o katilin sureti bir kez ve silinmedi bir daha.
Ellerinde dövizler oldu o çocukların…
“Vartinik burası Mirik mezrası,
Ali haydar ölmez…!
Fehmi Altınbilek eli kanlı köpek..!
Birileri korkudan her gün olur…
Birileri ise bir kez olur, bin kez yeniden doğar…!
Anılarına, bize bıraktıklarına saygıyla…
24 Ocak 2018
Nurcan Yıldırım