Türkiye`de 14 Mayıs seçimlerine ilişkin, TKP/ML tarafından “Seçim aldatmacasına karşı, devrimci mücadeleyi yükseltelim, Çözüm sandıkta değil, demokratik Halk devriminde!” çağrıları yapıldı.
TKP/ML Merkez Komitesi tarafından yapılan açıklamanın tamamı şöyle;
Faşist cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılına denk gelen ve “yüz yılın seçimi” denen bir seçim sürecindeyiz. Maraş merkezli depremlerde halk düşmanı niteliği bir kez daha açığa çıkan devleti hangi faşist kliğin yöneteceğine karar verilecek.
Başından itibaren esas olarak iki kanada ayrılmış olan egemen sınıflar bugün yaşandığı gibi birçok kez gerilimli bir biçimde karşı karşıya gelmişlerdir. Bunların hiçbirinden halkın lehine sonuçlar çıkmamıştır. Aksine, gelen her iktidar öncekinin bıraktığı enkazı halka taşıtmış, halkı fedakârlığa ikna etmiştir. Bugün de çok büyük bir enkaz halkın sırtına yüklenmekte, seçim yoluyla halkın rızası istenmektedir.
Burjuva demokrasisi üzerine kurulu düzenlerde dahi devlet mekanizmasının bir baskı aygıtı olarak parçalanması gerektiği tezi bizimki gibi ülkelerde tartışmasız geçerlidir. Komünistlerin amacı bu burjuva devlet aygıtını ele geçirmek değildir. Bu aygıtın baştan sona burjuvazinin çıkarlarıyla belirlenmiş olması onun devrim yolunda parçalanmasını gerektirir. Bu baskı aygıtının gerçek işlevi egemenlere ait tüm enkazı taşımak üzere halka yüklemektir. Şimdiki seçimlerde de büyük bir enkaz demokrasi, özgürlük, adalet söylemleriyle ikna edilecek halkın sırtına yüklenecektir. Deprem enkazı nasıl halkın sırtında kaldıysa AKP iktidarından kalan enkaz da kim gelirse gelsin halkın sırtına bırakılacaktır. Oy vermenin sonucu bundan ibarettir.
Bu faşist devleti kimin yöneteceği hakkında halkın iradesine başvurmak yüz yıllık bir aldatmacadır. Seçim yoluyla bir değişim olacağı beklentisine girilmesi de egemen sınıflara aldanmaktır…
Egemen sınıflar arasındaki çelişkilerin somutlaştığı ve nihayet halkı hangi kliğin yöneteceğine karar verildiği seçimlerde kitleler ve özellikle de orta burjuvazinin özlem ve beklentileri harekete geçirilir. Bu sayede egemen kliklerin “yönetme hakkı” kitleler nezdinde meşrulaştırılır. Tüm TC tarihi boyunca seçimlerin hizmet ettiği esas şey budur. Bugün de aynı şey “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi mi geliştirilmiş parlamenter sistem mi” sorusuyla gündemdedir. Kitlelerde, özellikle de orta burjuvazide somutlaşan demokrasi, iktidarda söz veya etki sahibi olma özlemi bugün bu soru içinde tanımlanmaktadır. Bu bir yanılgıdır.
2023 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri tüm dünyada ekonomik krizin derinleşip yaygınlaştığı ve artık geri dönülemez bir seviyeye geldiği aşamada, devletler arası siyasi gerginlikleri savaşları da gündemleştirdiği koşullarda gerçekleşmektedir. Türkiye ise bu şartlarda devam edegelen ve dünya ekonomisindeki bunalıma paralel daha da derinleşen bir kriz içinde debelenmektedir. Çok yüksek borçlanmalarla birlikte halkın sırtına yüklenmiş bulunan kur korumalı mevduat sistemi ve rekorlar kırmaya devam eden cari açıkla Türkiye seçim sonrasına ertelenmeye çalışılan, öyle görünüyor ki bugünden büyük bir çıkmaza girmiştir. Seçimde hangi kanat seçilirse seçilsin Türkiye halkını çok daha büyük bir yoksulluk ve soygun düzeyinde bir vergi sömürüsü beklemektedir…
Özellikle vurgulamamız gerekir ki bu seçim tek adam rejimi mi parlamenter rejim mi seçimi değildir. Bu içerikteki değerlendirmeler tarihsel bakımdan büyük bir yanılgıdır. Demokrasi, özgürlük, adalet vaat edenler ile tek lider etrafında birleşmiş güçlü bir ülkeden söz edenler dünya çapındaki büyük alt üst oluş sürecinde emperyalizme göbekten bağlı bir avuç komprador, feodal ve bürokratın çıkarlarına göre şekillenen siyasi uşaklardır. Bunlar bütün cumhuriyet tarihi boyunca adaleti, özgürlüğü, demokrasiyi kendilerine inanarak, sebat ederek elde edebileceğimize inanmamızı istediler. Her defasında kötü olanın iktidardakiler iyi ve liyakat sahibi olanın onlarla aynı üretim ilişkilerinden beslenen muhalefet olduğuna aldanmamızı istediler. Oysa gerçek sorun hiçbir zaman kötü olmakla, liyakatsizlikle ilgili değildir. Böyle olsaydı egemenler, daha baştan her kötü veya liyakatsiz olanın önünü kendileri keserlerdi. Tam da egemenlerin çıkarları öyle gerektirdiği için iktidarlar belirlendiği gibi oluşmuş ve belirlendiği gibi davranmışlardır. Bugün de demokrasi, özgürlük, adalet diyerek gelenler aynı egemenlerin çıkarlarının gereğini yerine getirecekler. Bu bir gerçektir ve bu gerçeklik alt edilmelidir. Şimdiki krizi aşmanın yolu “liyakatsiz” olanı seçimle uzaklaştırıp “liyakatli” olanı seçmek değildir…
Bu uşakların belirlediği hiçbir rejim halk lehine sonuçlar üretemez. Bugüne kadar üretemediği gibi. Geçmiş siyasal tarihe bakalım: ne zaman demokrasi, özgürlük, adalet büyük bir ihtiyaç olarak belirmişse, halk üzerindeki baskılar had safhaya ulaşıp da isyan koşulu oluşmuşsa egemen sınıfların muhalif kanadı rüzgârı kendi arkasına almayı başarabilmiştir. Bu başarının sırrı halkın öz güçlerinin bağımsız hareketinin olmaması ya da çok zayıf olmasıdır. Halkın kurtuluşunun teminatı olan illegal ve silahlı mücadele olmadıkça bu sır çözülemeyecektir. Halkımıza çağrımız şudur: Bugün zayıf ve yenilgiler almış bir güç olabiliriz. Ancak bunu alt etmenin yolu kendimizi egemenlere mahkûm kılmak değildir. Bunu alt etmenin yolu zayıf ve yenilgiler almış bir güç olduğumuz gerçekliğini unutmadan kendi kurtuluş yolumuzu inşa etmektir. Gerçekler bize şunu gösteriyor ki egemenler çıkışı olmayan büyük bir bunalım süreci içindedirler. Her geçen gün daha derin açmazlarla karşı karşıya kalacak halktan sabır, fedakârlık bekleyecekler, onları kendi aşağılık çıkarları için savaşlara sürüklemek isteyecekler. Buna hayır diyerek kurtuluş için kendi bağımsız yolumuzda yürümeliyiz. Demokratik Halk Devrimi için Halk Savaşı yolunda halkın ordusunu inşa etmeye girişmeli, işçi ve köylülerin sağlam ittifakını kurmalı, adım adım büyüyerek emperyalizme uşak tüm gerici güçlerin iktidarını parça parça yok etmeliyiz. Biz bu yönde hareket etmedikçe seçimlerimizin sonucunu halk düşmanları belirleyecektir.
Vaat edilen demokrasi, özgürlük, adalet senin için değildir.
Yeni bir seçim aldatmacası ile devlet halkımızın onayını almak istiyor. Seçileceklerin halka rağmen tespit edildiği ve hemen her adayın aynı sınıfları temsil ettiği apaçık ortadayken halk için demokrasinin her bakımdan kısıtlandığı koşullarda halk, kendisini yönetecekleri belirlemek üzere sandıklara çağrılmaktadır.
Bu seçimin sıkıştırıldığı alan AKP iktidarının yerine aynı türden başka bir iktidarın getirilmesi olanağından başka bir şey değildir. Bu alan halk için fırsatlar taşıyan, halk lehine tavırlar alınabilecek bir alan değildir. Halk lehine çözülmesi gereken hiçbir çelişkinin çözüm alanı bu alan değildir. Ne demokrasi sorunu ne hukuksal sorunlar, ne ekonomik sorunlar bu alanda çözülebilir. Halk için çözüm arayanlar için bu alan egemenlerin emperyalizme uşaklık, sömürü ve halka zulüm alanı olarak reddedilmelidir. Özel olarak Kürt ulusal sorununun çözümünden bahsedildiğinde de aynı durum söz konusudur.
Ülkenin siyasal gündemini belirleyen ve önemli bir toplumsal sorun olan Kürt Ulusal Sorunu devrimimizin önemli bir meselesidir. Faşizm Kürt ulusunun ulusal haklarına ve ulusal bilinci güçlendirecek her türlü kazanıma düşmandır. Kazanımların sadece gerçek bir devrimci ulusal mücadelenin ürünü olduğu yakın tarihe bakıldığında görülür. Bu kazanımların elde edilmesi ve korunması uğruna mücadelenin, direnişin yanındayız; ne var ki bu mücadeleyi boşa düşüren ve kitlelerin gücünü “oy vermekle” sınırlayan reformizme karşıyız.
Faşist diktatörlük bugün egemenliğine en büyük tehdit olarak Kürt ulusunu, onun örgütlü mücadelesini görmektedir. Dört parça Kürdistan’ın her parçasında Kürtlere yönelik bütünlüklü bir saldırganlık içindedir. Bu bağlamda askeri saldırganlık, işgal de dahil her yolla mücadele etmekte, Fars ve Arap egemenleriyle bu düşmanlık temelinde ortak hareket etmekten geri durmamaktadır. Faşizmin Ortadoğu siyasetini belirleyen unsurlardan biri emperyalizme uşaklık iken diğer bir unsur da Kürt ulusal mücadelesine düşmanlıktır. Kürt ulusunu baskı mekanizmalarıyla sindirmeye ve hak talep edemez hale getirmeye çalışırken bir yandan da kültür, dil vs. üzerinden kırıntılara razı etmeye çalışmaktadır.
Kürt ulusal sorununun çözümü bir devrim sorunudur. Devrim programı içinde, o eksende gerçek ve tam çözümün olacağı bir meseledir. Reformlarla, hatta genişlemiş ulusal haklarla asla çözüme kavuşmayacaktır. Zira ulusal sorunda devrimci çözüm ezilen ulusun Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkını kazanması yani devlet kurma hakkını elde etmesiyle olanaklıdır. Kürt ulusal sorununa dair kazanımları genişletecek, haklarını ilerletecek pratik-siyasal mücadele devrim sürecimiz boyunca etkin ve güçlü sürdürülmelidir. Gerçek ve tam kurtuluş ancak Demokratik Halk Devrimi mücadelesi ile proleter devrimlere bağlanmış bir hatla mümkündür.
Halk savaşı çizgisinde ilerleyecek devrimimizin Kürt Ulusunun iradesini özgürleştireceği gibi Türk halkındaki şovenizmi de alt edecektir.
Faşizm ağır baskı ve sindirmeyle yok etme ve kimliksizleştirmeyi hedefleyen çok yönlü bir saldırı uygulamaktadır. Halkın çok önemli bir kesimi faşizmle özdeşleştirilen iktidardan kurtularak özgürlüklerine ve gasp edilmiş haklarına kavuşacağı bilinciyle hareket etmektedir. Faşizmin diğer kanadı oluşmuş büyük öfkeyi bir kaldıraç gibi kullanıp kitlelerin hem sistemden kopmasını engellemek hem de kendi didişmelerinde kitlelerden bir dolgu malzemesi yaratmak peşindedir.
AKP-MHP ittifakına yönelik kitlelerin öfkesi reformist ve devrimci güçlerin önemli bir kısmını da tek yanlılığa sürüklemekte ve onları egemen klikler arasındaki mücadele karşısında kitleleri kendi kurtuluşları için seferber etmek yerine kitleleri iktidardan uzak tutmak dışında bir işlevi olmadığı defalarca ispatlanmış parlamentodan “faydalanma” yoluna sokmaktadır. Demokratik hak ve özgürlüklere topyekûn saldırı dalgası reformist kesimleri iyileştirme ve rahatlama çizgisine saplamakta, seçim ve parlamento yoluyla değişimin sağlanacağı, faşizmin son bulacağı inancını yayarak halkın politik bataklığa sürüklenmesine yol açmaktadır. Bu, kitlelere kurtuluşun devrimle olacağı bilincinin taşınması görevimizin önemini berraklaştırmaktadır. Kitleler kendi kurtuluş yoluna değil egemen sınıf kliklerinin hangisinin yöneteceğine dair mücadeleye acımasız şekilde sürüklenmektedir. Parlamentarist ahmaklık kitlelere çok yönlü, her türlü araç ve yolla onların bağımsız devrimci hareketine ket vuracak şekilde propaganda edilmekte, kitleler bu eksende örgütlenerek seferber edilmektedir.
Bir çare veya bir yol olarak seçimlerle faşizmin alt edilmesine yönelik tutucu, yanıltıcı ve gerici mücadele çizgisine karşı yani kitleleri yanlış bir yola sokan yanlış bir bilinç taşıyan yola karşı biz komünistler en kararlı ve en doğrudan mücadele çizgisindeyiz. Genel sürecin kitleleri devrimden uzaklaştıran karakteri, devrimci mücadele çizgisinin kapsamlı sorunları ve zayıflığı ile birlikte düşünüldüğünde daha dolaylı mücadele yöntemlerine karşı ise en uzak konumlanıştayız. Seçimlerde belirlenecek taktik kuşkusuz stratejimize hizmet etmelidir. Kitlelere en kararlı ve en doğrudan şekilde mücadele çizgimizi anlatacağımız ve bu eksende seferber edeceğimiz hattı oluşturmak devrimci görevimizdir.
Bu anlamda bu süreçte en kararlı, en doğrudan mücadele taktiği seçimleri BOYKOT etmektir.
Halkın isteklerine, eğilimlerine, çıkarlarına aykırı tüm yollar en baştan reddedilmelidir. Halkımıza çağrımız nereden gelirse gelsin ve kim tarafından savunulursa savunulsun kurtuluş yoluna işaret etmeyen yollara ve çözümlere onay vermemesidir. Demokrat aydınlar, sözcüler veya parlamentoda halkı temsil edeceği düşünülen partiler faşist devlet aygıtının olanaklarıyla hareket edebileceklerine inanıyorlar. Oysa biliyoruz ki bozuk düzende sağlam çark olmaz. İhanet tam da bu bozuk düzenden beklentiyle başlamaktadır. Bunu reddetmeye çağırıyoruz.
Deprem felaketi sırasında zorunluluktan meydana gelen bağımsız halk tavrına, kendi gücüne yaslanma, kendi kurtuluş olanaklarına sarılmayı başarmak zorundayız. Başka bir kurtuluş yolu yoktur.
-Ne Cumhurbaşkanlığı Ne Parlamento, Tüm Halk Devrim Yoluna!
-Reform Aldatmacasına Kanma, Sandığa Gitme!
-Umut Sandıkta Değil Demokratik Halk Devrimindedir!
-Oy Verme, Halk Savaşına Destek Ol!
-Sandığa Hayır, Yaşasın Devrim!
-Yolumuz Halk Savaşı, Hedefimiz Demokratik Halk Devrimi!
Nisan 2023
TKP/ML – MK
*
Das Zentralkomitee der TKP/ML ruft zum Wahlboykott auf
Wir veröffentlichen eine inoffizielle Übersetzung eines Arikels, der auf der revolutionären Website “Red Herald” publiziert wurde:
Das Zentralkomitee der TKP/ML ruft zum Wahlboykott auf
7. April 2023
Das zentralkomitee der Kommunistischen Partei Türkei/ Marxisten-Leninisten hat eine Erklärung veröffentlicht, in der zum Wahlboykott aufgerufen wird. Die Präsidentschafts- und Parlamentswahlen in der Türkei finden am 14. Mai statt, nur drei Monate nach dem Erdbeben in Maraş. Darüber hinaus leiden die Menschen in der Türkei in den letzten Jahren unter der Hyperinflation und der zunehmenden politischen und nationalen Verfolgung. In dieser Situation versucht die so genannte “Opposition” im türkischen Parlament, die Krise zu nutzen, um Erdoğan zu stürzen, der das Land seit 20 Jahren regiert.
Die TKP/ML sagt:
“Die Präsidentschafts- und Parlamentswahlen 2023 finden in einer Situation statt, in der sich die Wirtschaftskrise vertieft und auf die ganze Welt ausgeweitet hat und ein unumkehrbares Ausmaß erreicht hat, wodurch auch zwischenstaatliche politische Spannungen auf die Agenda kommen. Die Türkei wiederum steckt in einer Krise, die unter diesen Bedingungen anhält und sich parallel zur Krise der Weltwirtschaft verschärft. Mit dem währungsgeschützten Investitionssystem auf dem Rücken der Bevölkerung, mit einer sehr hohen Verschuldung und einem Leistungsbilanzdefizit, das weiterhin Rekorde bricht, scheint die Türkei in eine Sackgasse geraten zu sein, die auf die Zeit nach den Wahlen verschoben wird. Unabhängig davon, welcher Flügel bei den Wahlen gewählt wird, es wartet eine viel größere Armut und eine Steuerausbeutung auf Raubniveau, auf die Menschen in der Türkei…
Wir müssen hervorheben, dass diese Wahl keine Wahl zwischen einem Ein-Mann-Regime oder einem parlamentarischen Regime ist. Einschätzungen in diesem Zusammenhang sind historisch gesehen ein großer Fehler. Diejenigen, die Demokratie, Freiheit, Gerechtigkeit und ein starkes Land versprechen, das sich um einen einzigen Führer versammelt, sind politische Lakaien, die nach den Interessen einer Handvoll von Kompradoren, Feudalisten und Bürokraten geformt wurden, die im Zuge der großen weltweiten Umwälzung tief mit dem Imperialismus verbunden sind. Im Laufe der Geschichte der Republik wollten sie uns glauben machen, dass wir Gerechtigkeit, Freiheit und Demokratie erreichen können, wenn wir an sie glauben und durchhalten. Jedes Mal wollten sie uns weismachen, dass die Regierung, die an der Macht ist, schlecht ist und die Opposition, die sich von denselben Produktionsverhältnissen wie sie ernährt, gut und tugendhaft ist. Aber das eigentliche Problem ist nie, dass man schlecht ist oder keine Tugend hat. Wäre dies der Fall, hätten die Herrschenden selbst jede schlechte oder unqualifizierte Person von Anfang an blockiert. Gerade weil die Interessen der Herrschenden es erforderten, wurden die Kräfte so gebildet, wie sie festgelegt waren, und sie verhielten sich so, wie sie festgelegt waren. Diejenigen, die heute nach Demokratie, Freiheit und Gerechtigkeit rufen, werden die Interessen derselben Machthaber erfüllen. Das ist eine Realität, und diese Realität muss überwunden werden. Der Weg aus der gegenwärtigen Krise besteht nicht darin, die “Unqualifizierten” durch Wahlen abzusetzen und die “Qualifizierten” zu wählen…
Die Republikanische Volkspartei (CHP), der größte Konkurrent von Erdoğan und seiner Partei, hat versprochen, die Türkei demokratischer und liberaler zu machen und eine Gewaltenteilung nach dem bürgerlichen Ideal einzuführen. So versuchen sie, eine große Koalition zu bilden, die sich gegen Erdoğan richtet. Die TKP/ML weist die Idee der “Abstimmung gegen den Faschismus” zurück:
“Wir Kommunisten sind in der entschlossensten und direktesten Kampflinie gegen die konservative, irreführende und reaktionäre Kampflinie, die darauf abzielt, den Faschismus durch Wahlen als Mittel oder Weg zu besiegen, d.h. gegen den Weg mit einem falschen Bewusstsein, der die Massen auf einen falschen Weg führt. In Anbetracht des Charakters des allgemeinen Prozesses, der die Massen von der Revolution entfernt, zusammen mit den umfassenden Problemen und der Schwäche der revolutionären Kampflinie, stehen wir den indirekteren Methoden des Kampfes am schärfsten gegenüber. Die Taktik, die im Rahmen der Wahlen festgelegt wird, sollte zweifellos unserer Strategie dienen. Es ist unsere revolutionäre Pflicht, die Linie festzulegen, auf der wir den Massen unsere Kampflinie auf die entschiedenste und direkteste Weise mitteilen und auf dieser Achse mobilisieren werden. In diesem Sinne ist die entschiedenste und direkteste Kampftaktik in diesem Prozess der Boykott der Wahlen.”
Die HDP, die die kurdische Nationalbewegung unterstützt und die zweitgrößte “Oppositionspartei” im Parlament ist, stellt keinen eigenen Kandidaten für die Präsidentschaftswahlen auf, sondern tritt der Koalition bei, um Kemal Kilicdaroglu, den Führer der CHP, zu unterstützen. Jahrzehntelang hat die CHP darauf bestanden, dass es keine eigene kurdische Kultur oder Sprache gibt, und hat Gesetze unterstützt, die die Verfolgung der Kurden verstärken. Die CHP verhält sich nun jedoch apologetisch, um die Stimmen der Kurden zu erhalten und die Wahl zu gewinnen.
TKP/ML schreibt zur Lösung der nationalen Frage der Kurden:
“Die Lösung der kurdischen nationalen Frage ist eine Frage der Revolution. Es ist eine Frage, die eine echte und vollständige Lösung innerhalb des Programms der Revolution, auf ihrer Achse, haben wird. Sie wird niemals durch Reformen oder gar durch erweiterte nationale Rechte gelöst werden. Weil die revolutionäre Lösung der nationalen Frage möglich ist, wenn die unterdrückte Nation das Recht auf Selbstbestimmung, d.h. das Recht, einen Staat zu gründen, erlangt. Der praktisch-politische Kampf, der die Errungenschaften in der kurdischen nationalen Frage erweitert und ihre Rechte vorantreibt, muss während des gesamten Prozesses unserer Revolution effektiv und energisch fortgesetzt werden. Eine wirkliche und vollständige Befreiung ist nur mit dem Kampf für die demokratische Volksrevolution und einer mit den proletarischen Revolutionen verbundenen Linie möglich.
Unsere Revolution, die auf der Linie des Volkskrieges verlaufen wird, wird den Willen der kurdischen Nation befreien und auch den Chauvinismus des türkischen Volkes besiegen.”
Sie enden mit den Parolen:
“Weder die Präsidentschaft noch das Parlament, das ganze Volk auf dem Weg der Revolution!
Lasst euch nicht von der Täuschung der Reformen blenden, geht nicht zu den Urnen!
Die Hoffnung liegt nicht in den Wahlurnen, sondern in der demokratischen Revolution des Volkes!
Wählt nicht, unterstützt den Volkskrieg!
Nein zu den Wahlen, es lebe die Revolution!
Unser Weg ist der Volkskrieg, unser Ziel ist die volksdemokratische Revolution!”
Avusturya’da politik mülteciliğe başvuran Özgür Doğan’a altı yıl sonra red ve iade kararı verildi 2014-2017 yılları arasında Rojava’da IŞID barbarlığına ...
DEPREMİN YARATTIĞI FELAKET VE YIKIMA KARŞI DAYANIŞMAYI BÜYÜTELİM! YAŞANAN KATLİAMIN HESABINI SORALIM! 6 Şubat günü Maraş merkezli yaşanan depremler Antakya, ...
İstanbul Tuzla’da üretim yapan ETF Tekstil fabrikasının kapatılması kararı sonrası, kıdem tazminatları ve ikramiyelerini alamayan işçiler, 22 Temmuz’dan itibaren fabrika ...
“EMPERYALİST SALDIRILARA HAYIR! ÖRGÜTLENME VE MÜCADELEYE EVET!” şiarıyla başlattığımız kampanya kapsamında tüm faaliyet alanlarımızın kolektif çalışmasıyla bir broşür hazırlanmıştır. Broşürümüz ...