İsviçre Zürich’te açılan ATİK’e bağlı Kültür Fabrik’in pek değerli üyesi. Bu mektup sanadır. www.partizan-online. net sitesinde “masalsı”, duygu yüklü, iğneleyici ve “pek halkçı” bir anlatımla zamane deyimiyle “duyarlılık kasmışın”, “Yunanistan sokaklarında bir avuç Partizan yürek” yazınla. Öncelikle belirtelim ki Yunan gerici devletinin Turgut Kaya’yı iade kararına karşı yürüttüğünüz ve takdirle karşılanması gereken bir faaliyetiniz var. Bu faaliyet belli bir kamuoyu yaratmayı sağladı. Etkili ve fedakarca çalışan duyarlı bir örgütlü güç hareketliliği oluşturuldu. Her ne kadar yakalanma süresi ile kampanyanın başlangıcı arasında ciddi bir zaman farkı olsa da, geç başlanan faaliyet belli bir sonuç üretmişe de benziyor. Ortalama bir demokrat ve devrimci, Yunan devletinin bu saldırgan kararına karşı bu faaliyetleri taktirle karşılayıp, hakkını teslim eder ve bu duruma sevinir. Ancak senin yazdığın yazı “bir kavanoz bala bir damla sirke” katarak bozma girişiminden başka bir anlam taşımıyor. Hadsiz, sübjektif ve yayınlandığı mecra düşünüldüğünde bir şeyler söylemeye bizi mahkum ettiğin bir yazı kaleme almayı başardın. Ama söyleyeceklerimiz yürütülen kampanya ya dair değildir. Sözümüz sende cisimleşen bir anlayışa ve yaklaşıma yöneliktir.
Hemen belirtelim kendini pek sevdiğin, pek önemsediğin, hayatında ilk defa bir demokratik faaliyete katıldığın izlenimi veriyorsun. Tarih bilincin ve ona paralel “paçoz” bir tarih yazımı hevesin olduğu ise daha göze batan bir izlenim.
Yazında ya da değerlendirmende kendini öven satırlarına baktıkça henüz toy ve oldukça çömez olduğun anlaşılıyor. Eğer yanılıyorsak Kaypakkaya yoldaşın “sıpa eşek” örneğindeki diyalektiğe uygun bir durumun var demektir. Ama kendini ve kendinizi övdükçe daha fazla büyümüyorsunuz. Hatta tarih sayfalarında, sosyal pratiklerde ortaya çıkan gerçekleri ortadan kaldıramıyorsunuz. Haberin yok mu? Hadi sen bilmiyorsun parti kaçkını sağ tasfiyeci büyüklerin akıl da mı vermiyor sana. Zira ilgili sitede yayınlandığına göre birileri görüp “hop bir saniye dur yahu, bu ne uçma halidir” de mi demiyor. Ama diyen birileri çıkar diye demi düşünmedin o duygu dolu, coşkun ruh halli, aklı ile değil ağzı ile konuşan bir cahili andıran değerlendirmen de.
O zaman sana birkaç paragraflık yanıt hak. Öğrenmen ve birazda şişirdiğin balonunu patlatmak için. Coşkun bir ırmak gibi akan ruh halini ve duygularını zapt etmen şart ama.
“Son Mohikana” Yunanistan’daki çalışmaları yürüten faaliyetçilerinizi benzetmen pek şirin. “Öyle gizliden gizliye değil; açıktan açığa bağırarak sahiplenme ruhuyla” diyerek faaliyetçileri ve faaliyetleri övgü denizinde boğmaya çalışma girişimin ve bunun farkında olmaman komik. “Bizler, içi boş satırların fütursuzca harcanması…” diyerek dizdiğin satırlar ise sanki ilgili yazının tarifi olması anlamında senin için traji-komik. Bunlar bir devrimcinin faaliyetleri için söylemeye utanacağı ayıp sayacağı, mütevaziliğin tekme tokat dövülmesi olarak göreceği satırlar. Evet belli ki bu çalışmalar senin şimdiye kadar ki en ciddi çalışman. Devrimci faaliyette toyluk mudur, nasrettin hoca misali dünyanın merkezini kendi bulunduğun yer olarak görme aymazlığımıdır, yoksa MLM’lerin yüzyıllara dayanan devrimci pratiklerinden bihaberlik, onlarca devrimin gerçekleşmiş olduğunu unutma, hala en ağır koşullarda devrimci faaliyet yürütenleri umursamama hali midir bilinmez. Ancak bilinen bir şey var, cahillik değilse bu övgüler en hafifinden utanmazlıktır. Ki ikincisi olduğuna eminiz. Bu noktadaki ilk zirvede budur. Çünkü devamı var daha yazdığın “içi boş” satırlarının.
“Zamanın, açlık iradesine karşı diktatörlüğünü yitirdiği andır bu an” diyorsun. Utanmazlıkta çıktığın ikinci büyük zirvedir bu. Neden mi? Açlık iradesi vardır evet otuzlu günleri geçmiş direnişin ve direnişçinin. Haklı ve meşrudur alınan karara karşı bu irade. Ama be hey utanmaz “bir şeyi itibarsızlaştırmak istiyorsan gerçeklik bağlamından koparman yeterlidir” sözünü duymadın mı, hadi duymadıysan sosyal pratiğinde yaşamadın mı, hadi yaşamadıysan bir bilen sana farklı ifadelerle anlatmadı mı? Sen bu ifadelerle bir direnişi övmüyorsun, geçmişi inkar ediyor, şehitleri ve gazileri aşağılıyorsun. Bak sana anımsatalım. Türkiye Zindanları (haberin var bu gerçekten yazında bahsediyorsun çünkü) onlarca Ölüm orucu ve süresiz açlık grevi direnişlerinin olduğu bir direniş mekanıdır. Bu uğurda yüzlerce devrimci açlıkla şehit düşmüş, yüzlercesi gazi olmuştur. Yani zaman, açlık iradesine karşı diktatörlüğünü çoktan yitirdi. Tarihte ilk defa bir açlık grevi yapılıyormuş gibi yaptığın övgü, dizmeye çalıştığın güzel sözcükler senin körleşmiş tarih bilincine, överken yerin dibine batırmana neden olan bir şey. Güzel sözcükleri yan yana getirip dizdiğin de oluşan anlamın ne olduğunu gözden geçirmeyi unutuyorsun belli ki. Sözcüklerine aşık olmak gibi bir megolomanik hal içinde olabilirsin. Var olan direnişe ve kendi faaliyetlerine motivasyon katmak, enerji vermek için fenomenolojik bir yaklaşımla yanıp tutuşuyor olabilirsin. Ama “bir saniye dur orda” deme hakkını doğurduğunu unutuyorsun. Ayıptır, günahtır, bühtandır. Övgünün de bir sınırı ve ruhu vardır. Bunu katletmeye, inkarcılık mevzisinde buna ateş etmeye izin olmadığını da bilmelisin.
Gelelim üçüncü zirveye. Bu zirve de sadece utanmazlık yok aynı zamanda terbiyesizlik ve hat bilmezlikte var. “Yaşamsal düşlerini öyle boş, küçümseyen, halkın devrimcilere verdiği her bir kuruşun değerini bilmeden, onlardan aldıklarıyla çıkarttıkları yayın organlarında; devrimcilere kara çalan, onlarla dalga geçen, içi boş düzinelerce satırın, sayfanın, kuru boş gerici hezeyanların kışkırtılması için tüketildiği, özünde hiç bir samimi hatanın kabulünün olmadığı bütün beyhude sol çıkışın esasta özünü yitirerek sağcılaşıp, pasifleştirmeye karşı, keskin devrim naralarıyla karşı koyanlar, tarih karşısındaki sorumluluklarından azat ettiklerini beyan ederler.” Bu satırlar sana ait sayın Kültür fabrik üyesi. Korkakça davranıyorsun. Tamda ait olduğun hizipçi anlayışın temel öğretisine ve eğitimine uygun şekilde. Geçerken omuz atıp, ima edip ayrıldığınız Partizan’a “laf sokuşturuyorsun”. Cüret noksanı olduğunuz bilinmez değil ama bir faaliyet üzerinden bu terbiyesizce tutum bir politik karakter olmuş sizin için. Hizip süresi boyunca söylediğiniz yalanların Avrupa’dan Dersime yol olduğu bilinmez değil. O manüplasyonlarla dolu yalanların “apaçık ortaya çıkmasıyla” oluşan tablonun önce hesabını verin. Halkın devrimcilere verdiği paraların kuruşunu boş ver ne kadarının nasıl “toprağa gömülüp”, düşmana armağan edildiğinin hesabını sorun ve de verin. “Yaşamsal düşleri” diye başladığın ve terbiyesizliği ele aldığın satırların muhattabı olanların henüz 23 Nisan’da silah elde toprağa düşenler olduğunu da mı bilmezsin be aymaz. Kaçanlarla, göçenlerle, kaçkınlarla el ele arşınlarken “Son Mohikanlar” olarak hep birlikte sokakları, faşizme karşı direnen, silah elde kaçmayarak ölümü kucaklayanların anısına da mı saygın yok be saygısız. Halkın parasıyla çıkan diye yerdiğin yayının binlerce okuru olduğunu da mı unutuyorsun be fütursuz. Halkın parasını Kaypakkaya çizgisi propagandası yaparak kullanım olanağını elinde tutup, sayfalarında Kaypakkaya çizgisini “dogmatizmle”, “eskimekle”, altını boşaltıp fotokopi kağıtlarına basmak için mi kullansaydı bahsettiğin anlayış be megaloman. Yoksa ciddi hiçbir faaliyeti olmadan, varmış gibi gösterip halkı kandırarak mı halkın olanaklarına sarılmak gerekiyordu tıpkı sizin gibi be yalancı.
Bu anlayış sadece sana ait değil cehaletten malül Kültür Fabrik üyesi. Bu parti kaçkını sağ tasfiyeci anlayışın ta kendisidir. Artık tüm paçozluğunuzu, aydın görünümlü lümpenliğinizi, kendinize aşık olma halinizi, paçanızdan akmaya başlayan reformistliğinizi alıp, çekip gidin. Uzak durun bizden. Sizin bu kafanız eline ne geçse fırlatan yaramaz bir çocuğu (onun masumiyeti hariç) andırıyor.
Siz belli ki bu haylazlıkla sınırlı kalmayacaksınız.
Bak daha şimdiden yeni icraatlarınıza dair burnumuza pis kokular gelmeye başladı. Sizde ki düşmana olmayan ancak bize karşı olan intikamcı ruh haliniz, sizi her yola sürükleyecek. Çünkü burnumuza gelen pis kokular buna işaret ediyor. Durun ve bir düşünün. Geri dönülmeyecek işlerden vaz geçin. Öfkeniz, intikamcılığınız, bize karşı beslediğiniz “kazanacağız” rekabetiniz ve şekillenişiniz tehlikeli sularda yüzmenize neden olacak. Ama biliyoruz ki suyun akışını değiştirmek imkansızdır. Siz “Abbas Yolcular” çürüye çürüye, çürüte çürüte ilerlemeye devam edeceksiniz.
Durmayacaksınız. Durdurulamayacaksınız. Cürmünüz kadar yer yaksanız da bu bir hakikat.