Yaşamın her parçasında en ağır yükü omuzlayan, yoksulluk ve yoksunlukla boğuşan, emeği ve alın teri yok sayılan, sömürü ve baskıyı en derinden hissederek yaşam savaşı veren, devlet ve gerici toplumsal değer yargılarıyla her an boğuşmak zorunda kalan işçi ve emekçi kadınlar aynı zamanda üzerlerine bir karabasan gibi çökmüş egemen siyasal, ekonomik baskı, haksız savaşlarla hesaplaşacakları 8 Mart’ın coşkusuyla bir kez daha alanları zapt edecekler.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bu kez de Avrupa’nın göbeğinde emperyalist sistemin zorunlu sonuçlarından olan gerici savaş gerçekliği ve Rus emperyalizminin Ukrayna’ya saldırısı eşliğinde kutlayacağız. Emperyalist kapitalist sistem gericiliktir, haksız savaşlardır, insanlık için yıkımdır, katliamdır, yoksulluktur, zorunlu göçlerdir, yakılıp yıkılan ülkelerdir. Yoksulluk ve yoksunluklarla boğuşan işçi ve emekçi kadınlar, tüm gerici savaşlarda olduğu gibi bu savaştan da en fazla etkilenecek olanlardır. Bu yüzden işçi ve emekçi kadınlar ve bu sistemin olumsuz sonuçlarına doğrudan maruz kalanlar gerici savaşlara karşı seslerini daha fazla yükseltmelidirler.
8 Mart işçi ve emekçi kadınların mücadele içinde yarattıkları bir gündür. Bu tarihsel birikim 1848 Devrimleri’nde barikatlarda savaşan, 1871 Paris Komünü’nde en ön saflarda yer alan, İngiltere’de 1842’deki genel greve katılan, ABD’de 1840’larda ilk işçi kadın derneğini kurarak onlarca grev örgütleyen, kadınlar üzerindeki her türlü eşitsizliğe karşı mücadele eden ve günümüze kadar kesintisiz devam eden mücadeleci kadınlarındır. Kadınlar dünyayı değiştirme mücadelesinin de ana parçası olduklarını göstermektedirler.
Tarihler 8 Mart 1857’i gösterdiğinde New York’ta bir tekstil fabrikasında çalışan çoğu kadın 40 bin işçi, çalışma saatlerinin azaltılması, ücretlerin iyileştirilmesi istemiyle greve başladı. Patronların kapı uşağı polis, işçilere saldırdı, binlerce işçi fabrikaya kilitlendi. Bu sırada çıkarılan yangında içeride kilitli kalan çoğu kadın 129 işçi yanarak ölümsüzleşti. Clara Zetkin’in önerisi ile bu katliamın tarihi olan 8 Mart, 1910 yılında Kopenhag’da toplanan Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Uluslararası Kadınlar Günü olarak kabul edilmiştir. O gün direnen kadınların bedenleriyle yaktıkları meşale böylelikle kesintisiz şekilde bugün yürütülen kadın özgürlüğü mücadelesinin en ön saflarına taşınmıştır.
Emperyalist-kapitalist sistem, ezilen halkları insanlık dışı bir yaşama mahkum ederken içinde bulunduğu yapısal krizin faturasını da yine işçi emekçilerin sırtına yüklemeye çalışmaktadır. Yürüttüğü ideolojik bombardımanla da ezilen sınıfları başka çıkar yol olmadığına inandırmak istemektedir. Kadınlar bu durumdan ilk ve en ağır şekilde etkilenen kesimdir. Güvencesiz, mevsimlik, yarı zamanlı, taşeron işlerde emeği daha fazla sömürülen, kriz bahanesiyle ilk işten çıkarılan kadınlardır. Ataerkil sistem ile kadına yönelik şiddeti yaşamın her alanında meşrulaştırarak, kadınlara yönelik saldırıları devleti, polisi, askeri, hukuk sistemi, eğitimi, sağlığı ve diğer kurumlarıyla organize etmektedir.
Covid-19 Pandemi krizi bahanesi ile de bu baskıyı derinleştirmeye çalışmaktadır. Pandeminin ekonomide ve sosyal yaşamda yarattığı krizin yine ilk faturası kadınlara çıkmaktadır. Patronlar, işten çıkarılacaksa ilk olarak kadınlara yönelmektedir. Kadın böylece ilk evine gönderilecek olmaktadır. Pandemi dolayısıyla alınan tedbirler, kapanma kadınlara yönelik ev içi psikolojik, fiziki şiddeti tırmandırmıştır. Erkek egemen anlayış bu krizde yeniden üretilen, kadının yaşamında bu tedbirlerin daha sert ve yıkıcı yaşandığı bir durum olmuştur.
“Kadının Özgürlüğü, Tüm İnsanoğlunun Özgürlüğü Gibi, Yalnızca Emeğin Sermayenin Boyunduruğundan Kurtulmasıyla Olacaktır.” (Clara Zetkin)
Fakat işçi ve emekçi kadınların dayatılanı, yani köleliği kabul edeceğini beklemek nafiledir. Bunca baskı, sömürü, katliam yaşanırken, kadının özgürlük mücadelesi, işçi sınıfı mücadelesi ile birlikte gelişmiş, mücadele ve direnişlerini devrim iddiasıyla tarih boyunca ilmek ilmek örmüştür. Bu direnişlere önderlik eden komünist ve devrimci kadınlar; Clara Zetkin, Rosa Luxemburg, Alexandra Kollontai, Nadezhda Krupskaya, Celia Sanchez, Pedro Herrera, Zoya Kosmodemyanskaya (Tanya), Büyük Proleter Kültür Devriminin önderlerinden Chiang Ching’in mücadeleleri bugün yolumuzu aydınlatmakta ve sınıfların ortaya çıkması ile başlayan kadına yönelik her türden şiddet, sömürü ve ayrımcılığın ancak ve ancak devrimlerle ortadan kalkacağını kanıtlamaktadır.
Kadınların binlerce yıldır maruz bırakıldıkları sömürüye karşı kuşandığı isyan, Avrupa’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan Uzak Asya’ya, Rojava’dan Türkiye’ye, Latin Amerika’dan dünyanın dört bir yanında büyüyerek gelişmektedir. Kadın cinayetlerine, kürtaj yasaklarına, nafaka yasalarına, işsizliğe, açlığa, yoksulluğa, sınıfsal, ulusal ve cinsel her türlü baskı ve sömürüye karşı mücadele dünya ölçeğinde büyümekte ve gelişmektedir. Kadınlar eşitsizliğe daha fazla meydan okumaktadır.
Kadın “haklarının” daha geniş olduğu iddia edilen Avrupa’da Polonya gibi ülkelerde yasal düzenlemeyle kürtaj yasakları getirile bilmektedir. Tüm Avrupa’da her üç kadından biri şiddete maruz kalmaktadır. Kadınlar erkeklerle eşit iş yapmasına rağmen daha az ücret almakta, iş yerlerinde taciz olayları tırmanmakta, kadını daha fazla mağdur eden bir sistem “yasal” düzenlemelere rağmen sürmektedir. Göçmen kadınlar ise bu sorunları daha fazla yaşamaktadır. Irkçı saldırılar adeta hayatın bir parçasıdır. Göçmen kadınlar cinsel saldırıya, fiziki şiddete hem aile içinde hem iş yaşamında hem de toplumsal yaşamda sürekli ve sistemli şekilde maruz kalmaktadır. Göçmenler genel olarak ucuz iş gücü olarak görülürken, göçmen emekçi kadınlar daha da ucuz bir iş gücü durumundadır. Tüm bu ve benzer sorunlara karşı Kadın grevleri bir silah olarak mücadelede yerini almıştır. Bu eksende 8 Mart’ın tatil ilan edilmesi ve sorunların daha fazla gündem olmasını sağlayan kazanımlar ile mücadele ilerlemektedir.
Bugün Türkiye’de tekstil sektöründen gıda sektörüne, hizmet sektöründen metal sektörüne kadar süren işçi direnişlerinde kadınlar sembol olmaktadır. Direnişler kadın kimliğinden dolayı “kadın” patronların acımasız çarklarını nasıl hayata geçirdiğini göstermektedir. Kadınlar bunun da bilincine vararak sınıf mücadelesine daha sıkı sarılmakta, mücadelesini daha dirençli şekilde sürdürmektedir.
Bize düşen bu mücadelelerin en önünde yerimizi almak, bu çelişkilerin bizi daha fazla mücadeleye zorunlu kıldığını ve kurtuluşumuzun sistemin tarih sayfalarına gömülmesi ile mümkün olacağı gerçeğini kavramak ve kavratmaktır. Kadınların kurtuluşunu, toplumsal kurtuluş mücadelesinde görüp Türkiye’de 50 yıldır mücadele yürüten Proletarya Partisi’nin saflarında savaşmış Meral, Nurgüzel, Barbara, Ayfer, Münire, Kamile, Leyla, Perihan, Nergiz, Fehiman, Yıldız, Dilek, Nilüfer, Nurgül, Emel, Mehtap, Suzan, Sefagül, Nurşen, Gülizar, Fatma, Derya, Hatayi, Gamze, Gül, Esrin, Rosa ve Asmin yoldaşlar Maria Suphi’den devraldıkları bayrağı kendilerinden sonrakilere devrederek 8 Mart’ın anlamına güç katmışlardır. Ulusal ve devrimci mücadelenin yiğit kadınları Sebahat, Beritan, Zilan, Nilüfer, Berna, Yeliz Ekin, Avesta, Arin ile birlikte 8 martın onurlu tarihini yazmaya devam etmişlerdir.
8 Mart, ölümsüzleşen kadın yoldaşlarımızın, kadın cinayetleriyle katledilen kadınların, şiddete maruz kalan kadınların hesabını sorma bilinciyle karşılanmalıdır. Kadınların isyan çığlıkları kurtuluş mücadelesini daha güçlü kılma, örgütlü gücümüzü daha güçlü gerçekleştirme gerekçemiz olmalıdır.
Bizler Mor Kızıl Kolektif olarak Rosa ve Asmin yoldaşların beynimizde bir şimşek gibi çakan “kimse karanlığa uyanmasın” sözleri rehberimiz, “sabahlara güneş olma” andımızdır. Yemin eder gibi yaşayan, and içer gibi toprağa düşen ölümsüzlerimiz, sadece 8 Mart’ı değil anı, günü, yarını, baharı, geleceği umut ve coşku ile karşılamamız gerektiğini bize anlatıyor. Bu bilinçle 8 Mart’ı karşılıyor, bu kavrayışla baharlara hazırlanıyoruz ve 8 Mart’ın yaratıcı ve yaşatıcısı olan öncü kadınların bizlere bıraktığı mirasa sahip çıkacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
En önde ve önce emekçi kadınları ve erkek egemenliğin zulmü altında olan kadınları bu bilinci ve cüreti kuşanmaya, “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olan 8 Mart’ da sokakları, alanları zapt etmeye çağırıyoruz.
YAŞASIN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!
8 MART’IN KIZIL ŞİARI İLE ALANLARA, ÖRGÜTLENMEYE VE MÜCADELEYE!
SINIFSAL, ULUSAL, CİNSEL SÖMÜRÜYE SON VERECEĞİZ!
VARDIK! ŞİKAGO’DA İŞÇİLERLE!
VARIZ! HER TÜRDEN GERİCİLİĞI KARŞI!
VAROLACAĞIZ! KURTULUŞUMUZU DEVRİM İLE KAZANMAK İÇİN!
SUSMADIK SUSMAYACAĞIZ SÖMÜRÜ SİSTEMİNİ YIKACAĞIZ!
MOR KIZIL KOLLEKTİF
MOR-KIZIL 8 MART 2022 PDF İNDİR..