Kuzey Afrika’da Toplama Kampları- Cengiz Tarık
Emperyalist kapitalist sistemin azgın saldırı politikaları Ortadoğu’da, Asya’da ve Afrika’da ciddi sorunlar yaratmaya devam ediyor. Birçok ülkede iç savaşlara neden olurken, bunun yarattığı ekonomik kriz ve yoksulluk daha iyi bir yaşam ve güvenli bir hayat için her yıl binlerce insanın göç etmesini doğurmaktadır.
Özelikle göçler Avrupa ülkelerine yoğun bir şekilde gerçekleşmekte, yine Amerika kıtasında ABD emperyalist devletine doğru olmaktadır. Emperyalist politikalar ile dünya üzerinde ki paylaşımın yaratığı savaşlar, bu merkezlere doğru gelen göçmen akınları ile sonuçlanmakta.
Özelikle son dönem artan bu dalgaya karşı da bu devletler sağcılığı, şovenizmi artıran ajitasyonlarla ve propagandalarla sorunun kaynağı oldukları gerçeğini gizlerken, diğer yandan ise sosyal ve ekonomik hakları kısıtlanan işçi sınıfı ve emekçileri uyutmanın bir aracına dönüştürmektedir.
Son dönem dünya genelinde gelişen milliyetçi, sağcı akımın ve devletlerin başına geçen ırkçı, gerici ve lümpen yöneticilerin bu politikaları besleyecek ve saldırıları arttıracak çizgi içinde olması hiç de tesadüf görünmemektedir.
Özelikle ABD’de Trump’un Başkan seçilmesiyle beraber göçmen ve mültecilere yönelik çıkan yasa ve kararların, Amerika’da ciddi tepkiler topladığını, insan hakları savunucuları tarafından oldukça sert eleştirildiğini görmekteyiz. Meksika sınırına yapılacak olan duvar, sınırda kurulacak merkezi toplama kampları ve bu kamplar da çocukları ailelerden ayırmayı öneren yasalar Amerika halkı tarafında sertçe eleştirilmiş, toplumsal muhalefetin artmasıyla geri adım atılmıştır. Fakat şu gösteriyor ki Trump ve ekibinin seçim döneminde bugüne yürüttüğü göçmen politikaları daha da sertleşecektir.
Avrupa Birliğinde de son 10 yıldır durum çok farklı değil. Özelikle gelişen ırkçılık ve sağ partilerin yükselişi göçmen ve mülteci sorunları üzerinden olmaktadır. Avrupa’da yaşanan krizin hesabı göçmenlere kesilmek istenmektedir. Göçmenler üzerinden yapılan ırkçı politika emekçilerin kazanılmış haklarında gaspları kolaylaştırırken, bunu toplumun çoğunluğunun “oyunu-onayını” alarak yapmaktadırlar. Özelikle manipülasyonları göç ve göçmenlik üzerine kurarak yapılan yasalar referandumla yapılmaktadır.
Avrupa Birliği’ni de son dönem egemen olan burjuva partileri veya iktidar ortaklarının yoğunlukla sağ partiler olması ve göçmenlik üzeri ajtasyonlar Avrupa’da milliyetçiliğin geldiği boyut açısından önemlidir.
Gelişen bu sağ akıma karşı göç akınının durdurulması ise nerdeyse imkansız haldedir. Son yıllarda Suriye iç savaşında binlerce göçmen Avrupa’ya yürümüş, AB emperyalistleri bu göç dalgasını engellemek için birçok kirli pazarlıklar yaparak faşist Türk devleti ile anlaşmış ve Türkiye toplama kampı gibi kullanılmaya başlanmış ve sonucunda ödül olarak verilen ekonomik yardımların yanında, gelişen birçok katliama sesiz kalarak göz yumulmuştur. Özelikle T.Kürdistanı’nda özdirenişe yönelik katliamlara gözünü kapatmış ve gündemleşme durumunda bizim daha önemli gündemimiz “göç” diyerek esasta sessizliğinin altını çizmiştir.
Türkiye’de projesi adeta bir pilot uygulama gibi ele alınmaktadır. Bu uygulama ekseninde Ege denizinde geçişler engellenmiş gibi gösterilerek gerici politikalarına zemin hazırlanmaktadır. Bir yandan da Türkiye Yunanistan arasında imzalanan geri iade anlaşmaları karşılıklı restlerle birbirine karşı tehdit unsuruna dönüşmüştür. Ama bilinmektedir ki Ege denizinde hala göç sırasında onlarca insan boğulmakta yada sınır koruma frontex tarafında gemileri batırılmaktadır.
Göçün bir diğer yolu ise kuzey Afrika’dan İtalya sınırlarına uzanan tehlikeli ve ölümcül yoldur. Sadece 2017 yılında göç sırasında ölen insan sayısı 3 binin üzerindedir. 2018 yılında 6 aylık süreçte ölen sayı 1400 kişi olarak belirlenmekte olup, göç edenlerde her 7 kişiden 1’i Akdeniz’de ölmektedir.2018 de Akdeniz’e ulaşan göçmen sayısı ise 45 bin 700 kişi olduğu belirtilmektedir.
Akdeniz de göçün Avrupa’ya varış noktası İtalya, İspanya, Malta iken bu oranın büyük bir kısmı İtalya kıyılarına inmektedir. Bu göç akımına karşı İtalya’da 2017 de göreve gelen göçmen ve mülteci karşıtı parti yine Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi bu gerici politikalarıyla seçimlerde başarıyla çıkmayı başarmıştır.
Geldiği günden itibaren göçmenlere yönelik saldırılar artmış, bir yanda göçmen gemileri engellenmeye çalışılmış, bazı gemilerin batırıldığına dair ciddi kanıtların olduğu da görünmektedir. Yine Haziran ayı içinde Akdeniz’deki yardım kuruluşlarının, gemilerin İtalyan limanlarına girişi engellenerek 500’ün üzerindeki göçmen İspanya’ya yolculuk etmek zorunda kalmış ve bu ölümcül yolculuk milyonların gözlerinin önünde olmuştur.
Yine son günlerde göçmen botuna yardım eden bir yardım kuruluşunun gemiye girişine izin vermemesi ve gemi Almanya’nın Malta devletine ekonomik yardım sözü ile bu ülkeye kabulü sağlanabilmiştir. Ancak bu gelişmeden sonra Malta’da limanlarını kapatacağını beyan ederek Akdeniz’deki göç yoluculuğunun daha zorlu ve ölümcül sonuçlar doğurması kaçınılmaz olan bir karara İtalyan devletiyle birlikte imza atmıştır.
İtalya ve Malta’nın bu tavırları sonrası Avusturya’daki sağ iktidar (ki bu partinin iktidara mülteci ve göçmenlere karşı politikaları ile geldiği bilinmektedir) önerisiyle kuzey Afrika’ya merkezi bir toplama kampı yapılması önerisi getirilmiştir. Yine Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya başbakanı Merkel’in de görüşmelerinde göç politikasına karşı AB denetiminde başvuru merkezlerinin oluşturulması ,merkezi kampların yapılması ve dağıtımın buradan gerçekleşmesi gibi göçmenleri bir malzeme gören öneriler gündeme gelmiştir.
Özelikle Türkiye’deki anlaşmanın başarı olduğu Asya ve Ortadoğu’dan gelen göçü burada durdurmak, Afrika’dan gelen göçüde K.Afrika’da bir ülkede durdurarak buralarda kamplar oluşturmak ve bunun karşılığında bu ülkelere ekonomik yardım da bulunmak gibi proje son dönem ciddi olarak tartışılmış çeşitli görüşmeler yapılmıştır. Cezayir devletinin bu politikaya karşı çıktığını beyan etmesi bu projenin sadece bir plan değil artık pratik bir proje olduğunu göstermiştir. Bu noktada bu projeyi kabul edecek ülke bulunduğunda ya da bir ülke ikna edildiğinde pratik adımların atılacağı görülmektedir.
Özelikle son dönem Avrupa göçmen kamplarında yaşanan insan hakları ihlalleri düşüldüğünde, AB dışında kurulacak kamplarda yaşanacak sorunların daha da büyük olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu projenin esas de hiç bir karşılığı da olmayacaktır, insanların binlerce, yüzlerce km göç yolu sonunda K.Afrika’da bir kampa gelip sığınıp belirsiz bir süreci beklemekten çok daha farklı göç yöntemleri seçeceği ve insan kaçakçılarının azgın pençelerine düşeceği, daha tehlikeli göç yollarının seçilmesine neden olacağı açıktır.
Emperyalistler mevcut ekonomik, sosyal politikaları, işgalci ve ilhakçı sömürü sistemi ile göçmenlik sorununun daha fazla büyümesine neden olacaklardır. Bu bağlamda bu sorunu hem iç politikalarında hem de dış politikada lehlerine kullanacak her türlü manüplasyonu yapacaklar, toplumsal gericiliği körükleyecek yönelimlerini tırmandıracaklardır. Göçmenlik sorununu çözme girişimi olarak yansıyan her emperyalist proje esasta Irkçılığı körükleyen, sorunun kaynağının kendilerinin olduğunu örten bir muhtevaya sahiptir.