9 Şubat 2020 tarihinde İsviçre’de gerçekleştirilecek referandum’da iki önerge seçmenlerin oylamasına sunuluyor. Bunlardan bir tanesi herkes için daha fazla ödenebilinir konut talebi (Mehr bezahlbare Wohnungen), diğeri ise değişik cinsel yönelimlerin üzerindeki ayrımcılığın yasaklanmasına karşı (Verbot der Diskriminierung aufgrund der sexuellen Orientierung) önergeler olacaktir.İTİF olarak bütün emekçileri iki oylamada da EVET oyu vermeye çağırıyoruz.

Mehr bezahlbare Wohnungen / Daha fazla ödenebilinir konutlar
2015 senesinde İsviçre Kiracılar Dernekleri’ nin çatı örgütü tarafından kamuoyuna deklare edilen ve o tarihten itibaren referandum için gerekli imza sayısına ulaşmak amacıyla bir kampanya şeklinde ele alınarak yürütülen „daha fazla ödenilebilinir konut“ sloganı altında talep edilen anayasal düzenleme, 9 Şubat 2020 tarihinde bir halk oylamasıyla bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Federasyonumuz İTİF ve federasyonumuza bağlı Zürich Gençlik ve Kültür Evi, hatırlanacağı üzere 2015/2016 sürecinde gerek sokak sokak dolaşarak imza toplama çalışmalarının içerisinde aktif yer alarak, gerekse de sokak eylemlerinde ve düzenlediği panel ve benzeri salon etkinlikleriyle sürece aktif olarak dahil olmuştu. O zamanki ortaya koyduğumuz bakış açımız ve kamuoyuna yaptığımız aikklamalar bugün de güncelliğini korumaktadır. O dönem sloganlaştırdığımız „barınma hakkı insan hakkıdır“ ve „emekçilere daha fazla yaşanılabilinir konutların teminatının yasal güvence altına alınması“ talebimiz bugünde güncelliğini korumaktadır. Bu konunun yakıcı güncelliğinden kaynaklı bu yazı ile birlikte taleplerimizi en sade ve somut biçimiyle kamuoyuyla paylaşarak bu halk oylamasında tutumumuzu böylelikle bir kez daha dile getirmek istiyoruz.
Taleplerimiz:
Devlet, gelir grupları düşük olan herkese, sosyal konutlar sağlamalıdır. Devlete ait evler, yoksullara öncelik verilerek sunulmalıdır.
Ev aramalarında, açık/gizli ayrımcı uygulama, önyargılara son verilmeli, ırkçı uygulamalar yasaklanmalıdır.
Ev aramalarında istenilen ağır şartlar, insanı, kabul edilebilinir şartlara dönüştürülmelidir. Bu anlamda, icrası olan insana ev vermeme uygulaması, insanı değil, kar merkezli düşünüşün bir sonucudur. Dolayısıyla bu uygulamaya son verilmeli, kolaylaştırıcı hükümler getirilmelidir.
Emekçilerin daha iyi bir yaşam ve sosyal dayanışma eksenli, ihtiyaçlarının karşılanmasını amaçlayan, ve sosyal yönü on plana çıkan kooperatifler (Wohngenossenschaften), bugünkü haliyle amacına uygun bir şekilde yürütülmenin dışına çıkarak daha iyi kazançlar sağlama politikaları yürütmektedirler. Yönetim şeklinin kollektif olması gereken kooperatifler, 3-5 profesyonel CEO`nun, kapitalist işletme sistemini uyguladıkları bir hal almış veya o yöne ilerlemektedir. Bu anlamıyla, kooperatiflerin, hem işleyişinin, hem de hedef kitlesi olan emekçilere hizmet eden sosyal kurumlar olarak yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
Kamusal alanların özellikle SBB ve benzeri devlet ve yarı-devlet işletmeler aracıılığıyla spekülatif kazançlar sağlayan tekellere değil (Allreal, PSP, Erne, Mobimo, Privera, PSP etc.), emekçiler için yaşanabilir konutların yapımı için kullanılmaladır. Devlet, bu tekelleri sübvanse etmekten vazgeçmeli,“serbest piyasa ekonomisi“ adı altında, kontrolsüz ve keyfi ekonomik politikaların uygulandığı alan olmaktançıkarılmalı, konut piyasası denetime alınmalıdır.
Kontrolsüz ve spekülatif kazanç politikalatının yön verdiği konut piyasasında, kiraların fahiş artışına karşın, devletin kira yardımının aynı kalması ya da kimi yerlerde sınırlandırılması, emekçiler açısından yoksulluk sınırının silikleşmesi ve açlık sınırı yaratmasına yol açmaktadır. Bunun için de; spekülatif sermaye gruplarına sübvansiyona HAYIR; Emekçilere bütçelerine uygun, ödenebilinir yaşam alanlarına EVET
Yukarıdaki yazımızda değindiğimiz sorunlara yönelik dile getirdiğimiz taleplerimizin ve çözüm önerilerinin elbetteki referandumun kabul edilmesiyle birlikte karşılık bulacağının hayellerine kapılmış değiliz. Bizler İsviçere’de periyodik bir şekilde halk oylamasına sunulan önergelerin büyük bir kısmının hangi etaplardan geçtiğinin ve kimler tarafından hazırlandığının, desteklendiğinin ve finanse edildiğinin çok iyi farkındayız. Ne referandumun direkt demokrasi ile bağdaştırılarak aynı kefeye koyulmak istenmesi aldatmacasına ne de bu tür referandumlarla emekçilerin genel sorunlarının çözüleceği görüşündeyiz.
Lakin, bu referandum aracılığıyla emekçilerin yaşanabilinir konut taleplerinin bir kez daha çeşitli kanallar aracıılığıyla dile getirilmesi imkanı doğmuş ve aynı zamanda öngörülen yasal değişikliğin kabul edilmesi kuşkusuz emekçiler cephesinde bazı pratik kazanımları birlikte getirecektir. Bu anlamıyla İTİF olarak bir kez daha bütün emekçileri bu referandumda EVET oyu vermeye ve „barınma hakkı insan hakkıdır“ sloganını referandum öncesi ve sonrası hayatın her alanında sahiplenmeye ve haykırmaya çağırıyoruz.
Cinsel yönelim temelli ayırımcılık ve nefret çağrısına karşı mücadele (Verbot der Diskriminierung aufgrund der sexuellen Orientierung).
Dünyanın bir çok bölgesinde olduğu gibi İsviçre’de de eşcinseller her gün nefret ve ayrımcılığın kurbanları olmaktadırlar. Fiziksel şiddete ek olarak, özellikle sözlü şiddet ve taciz, büyük acılara ve hatta bazen ölüme yol açan geri dönüşü olmayan hasarlar yaratmatadır. İsviçre’de özellikle genç eşcinseller arasındaki intihar oranının oldukça yüksek olması yaşadıkları sistematik homofobik saldırıların bir sonucu olarak görülmek zorundadır.
İsviçre anayasasında insanların yaşam tarzına dayalı ayrımcılık suç hukukunda bugünkü haliyle yasaktır. Lakin insanların cinsel seçimine/yönelimine karşı nefret çağrılarına karşı yaptırımlarda hala yasal bir boşluk söz konusudur. Bugünkü haliyle homofobik görüş beyanları eğer genel bir söylem olarak eşcinsel topluluğa yönelik yapılıyorsa, bu homofobik (sözlü) saldırlarda bulunanlar yargılanamamaktadırlar, çünkü söylemleri direkt olarak bir kişiyi değil bir grubu hedef almakta. Fakat bu durum yıllardır başta LGBT grupları ve genel olarak insan hakları savunucuları tarafından keskin bir dille eleştirilmektedir. Bu gruplar eşcinsellere yönelik yapılan homofobik sözlü saldırıların yargılanması için geçtiğimiz yıllarda bir çok girişimlerde bulunmuşturlar.
Şubat ayında halk oylamasına sunulacak yasal değişikliğin kabul edilmesi homofobiyi ortadan kaldırmaya yetmeyeceği açık. Fakat bu tür yasal düzenlemelerin yıllardır hatta onyıllardır verilen hak arama mücadelelerinin bir sonucu olduğunu da unutmamamız gerekir. Öngörülen değişiklik homofobik saldırıların belli oranda önüne geçebilecek caydırıcı ve önleyici tedbirleri içermektedir. Bu bakımdan İTİF olarak özellikle LGBTİ başta olmak üzere insan hakları savunucularının verdiği mücadelenin bir kazanımı olarak gördüğümüz bu yasa değişikliğini destekliyor, 9 Şubat’taki referandumda herkesi EVET oyu vermeye çağırıyoruz.
Ocak 2020
İTİF (İsviçre Türkiyeli İşçiler Federasyonu)