İsviçre’de 13 Haziran 2021 tarihinde yapılacak olan halk oylamasına karşı, İsviçre Türkiyeli İşçiler Federasyonu – İTİF tarafından bir açıklama yayınlanarak bu yasanın insan haklarını çiğneyen, anti-demokratik uygulamalar içeren ve muhalif kesimlerin üzerinde baskıyı arttırmayı hedefleyen gerici, baskıcı anti-demokratik bir yasa düzenlemesidir. Bu anlamda Bütün ilerici-demokrat kişi ve kurumları, insan hakları savunucularını bu anti-demokratik yasa düzenlemesine karşı çıkmaya çağırıyor, 13 Haziranda yapılacak olan halk oylaması öncesinde herkesi bu yasaya karşı yapılacak çalışmalara katılmaya ve halk oylamasında bu yasaya HAYIR demeye çağırıyoruz. Denildi.
Açıklamanın tamamı:
‘İsviçre’de Gerici “ anti-terör yasasına (PMT)” Karşı Çıkalım, Mücadeleyi Yükseltelim!
İsviçre devleti özellikle son yıllarda batı Avrupa’da gercekleştirilen islamist terör saldırılarını da bahane ederek Avrupan’ın en katı «anti-terör» ceza yasasını (Polis yasası olarak da bilinmekte) kanunlaştırmak için Pandemi sürecinde çalışmalarına hız vermişti.
Işık hızıyla 25 Eylül 2020’de yasa değişikliğinin Ulusal Parlemento’dan geçirilmesi beklendiği gibi çok da zor olmamıştı. Fakat İsviçre devletinin pandemi sürecine faydacı bir gözle yaklaşarak alelacele keyfiyete dayalı böyle bir absürd ve baskıcı yasa tasarısının hazırlanıp parlemento onayıyla çıkarılması kamuoyunda sert tepkilerle karşılaşmıştı.
Enternasyonal alanda çalışmalarını sürdüren insan hakları savunucuları, İsviçre’li akademisyenler (özellikle hukuk fakültesi profesörleri), avukatlar ve ilerici-demokratik kurum ve kişiler bu yasa düzenlemesiyle özgür düşünceye kelepce vurulmak ve sistem karşıtı muhalefete korku salmak istendiginin altını çizerek bir an önce bu hatadan dönülmesi gerektiğini belirterek, düzenlenen yasa tasarısını sert bir dille eleştirmeye devam etmektedirler. PMT (Polizeiliche Massnahmen zur Bekämpfung von Terrorismus) olarak da bilinen bu yasa düzenlemesinin geri çekilmesini sağlamak amaçlı özellikle İsviçreli solcu gençlik örgütlerin girişimiyle lanse edilen halk oylaması talebi gerekli imza sayısının toplanmasıyla birlikte başarılı sonuçlanmış ve akabinde 13 Haziran’daki halk oylamasına sunulması kararlaştırılmıştır.
Birçok anti-demokratik içeriğe sahip olan bu yeni yasa düzenlemesiyle özellikle politik alanda farklı seslere ve renklere yönelik polisin bir baskı aracı olarak hareket alanı genişletilmek istenmekte ve polis teşkilatına keyfiyetçi bir şekilde hak ihlallerinde bulunma hakkı tanınmaktadır.
Bu yasanın onaylanarak yürülüğe konulmasının esas nedeni, İsviçre devletinin ifade ettiği gibi „islamist terör“’ ü engellemek argümanı tamamen aldatmacadır. Bu böyle olmuş olsaydı, bu tarz örgütlenmeler ve kurumlar engellenir yada yasaklanırdı. Ama tam tersine faaliyetlerine tam gaz devam etmekte, adeta göz yumulmaktadır. Ama sistem karşıtı anti-emperyalist, anti-kapitalist güçlere yaklaşımları böylemi? Asla! Şiddetle saldırılmakta, keyfiyetçi uygulamalarla işkence ve ağır cezalarla „cezalandırılmak“tadırlar. Bunun somut örneklerini pandemi süreciyle daha somut yaşadık/görüyoruz.
Buradaki esas neden; kapitalist emperyalist sistemin yaşadığı ve giderek ağırlaşan ekonomik krizi ve bunun doğallığında tetiklediği siyasal krizin giderek önünün alınamamış oluşudur. Bu krizlerini atlatmak için, krizin hiç bir dönem görülmediği kadar ağır olan/olacak faturasının işçi ve emekçilere ödettirilmesinin yaratacağı tepki ve karşı çıkışların artacağını öngörmelerinden dolayı, kendi sistemlerinin güvenliğini almak isteminden başka bir şey değildir. İşçilerden, emekçilere, kadınlardan köylülere, LGBTİ +’ lardan gençlere, ekolojistler, çevreciler, insan hakları savunucuları, vb… sıralayabileceğimiz tüm ezilenler her geçen gün bu saldırıların daha da ağır bir şekilde hedefindeler. Daha farklı yaşam talebiye tüm dünya ezilenleri tepkilerini ortaya koymakta, direnme ve mücadele dinamikleri güçlenmektedir. Ve bunun giderek daha da bilinçli ve örgütlü hale gelmesi, kapitalist, gerici sömürücü sistemler tarafından esas tehlike görülmekte ve bugünden önünün alınması hedeflenmektedir. O yüzden en ufak bir ekonomik, demokratik hak mücadelesine vahşice saldırmaktadırlar.
Bu haklı ve meşru olan ve giderek gelişecek haklı ve meşru mücadelenin önünün alınması ve bu mücadeleye öncülük edeceklerin de „terörist“ ilan edilerek „cezalandırılmak“ istenmekte, haklı talep ve mücadeleler „terörize „ edilme istenmektedir.
İsviçre’deki bu yasanın gündeme getirilmesi ve yasallaştırılmasının da esas nedeni budur. „Burjuva Demokrasisi“’ nin esasta Burjuva Diktatörlüğü olduğu gerçekliği bir kez daha somut olarak ispatlanmaktadır. Her şey sermaye ve devletinin güvenliği için dizayn edilmekte, uygulanmaktadır.
Neden peki bu yasaya karşı çıkıyoruz?
1) «Terörizm ile Mücadelede Polis Önlemleri» adını verdikleri yasada özellikle hukuk professörleri tarafından sert bir dille eleştirilen «terörist» ve «terör faaliyetleri» kavramınlarının tanımı olağanüstü bir şekilde bulandırılarak genişletilmek istenmektedir. Bu yasa kapsamında devlete ve devletin yönetim şekline karşı sergilenen muhalif tutumlar, muhalif eylemlilikler terör eylemi sayılmaya yetebilecek. Herhangi bir «terör» amacı gütmeyen, lakin devletin temel yapılanmasına ve kurumlarına yönelik gerçekleştirilebilecek birçok «barışçıl» ve «yasal» eylemlilikler bile terörist aktive olarak yargılanmaya mahkum edilebilecek. Yani bu yasa «terör» ile bağı olmayan faaliyetlerin dahi suç unsuru olarak kabul edilmesine zemin hazırlamış oluyor. Bu da muhalif kesimlere «ayağınızı denk alın», takındığınız politik tutum ve tavırlarınıza ve eylemliliklerinizin dozuna dikkat edin, yoksa olacakları biliyorsunuz demeye getirilmektedir. Kısacası devlet düzenini ve yapılanmasını tehlikeye sokacak, bu yapılanmaya muhalif olup buna karşı eylemlilikler içerisine girerek toplumda «korku» yayabilecek her türlü girişim terör eylemi olarak nitelendirilebilecek.
2) Terörist kavramını neredeyse devlete muhalif görüş ve eylemliliklerle aynı kefeye koyan bu yasa düzenlemesi, bir kişinin terörist olarak sayılmasının kriterlerini de basitleştirerek «şüpheli» kavramından yola çıkmaktadır. Terör eylemi gerçekleştirme şüphesi uyandıran kişiler devletin zor aygıtı polis tarafından çok rahat bir şekilde terörist damgası vurularak tutuklanmaya kadar birçok zora dayanan cezalandırmalara maruz kalabilecek. Herhangi bir kişinin toplum içerisine korku uyandıracak ve devletin niteliğini sorgulayacak, yapılanmasını kabul etmeyerek bu sistemin değişmesi gerektiğini belirten eylemlilikler o kişinin terörist olarak fişlenmesine yetebilecek. Örnek vermek istersek; Klima eylemleriyle kapitalist devlet yapılanmasını eleştiren, İsviçre devletinin bankalar ve diğer finans tekelleriyle doğayı talan ettiğini ve bununla birlikte iklim değişikliklerine neden olan projeleri finanse ettiğini ve bu yüzden bu politik yapılanmanın radikal değişmesini talep eden onbinlere Klima-eylemcisi genci terörist ilan edebilecek bir düzenlemenin yapı taşlarını döşemeye çalışıyorlar. Terörist olarak fişlenmek için «terör» eylemliliklere karışmak artık şart koşulmamakta. Çünkü ipuçları veya polisiye varsayımlar muhalif kimliğe sahip olan insanların/aktivistlerin terörist olarak fişlenmesine yetecek.
3) PMT yasasının bir diğer amacı da polise verilen yetkilerin genişlettirilmek istenmesinde yatıyor. «Yasanın uygulanması konusunda polis kurumumuza büyük işler düşmektedir» şeklinde ifadelerde bulunan yasanın savunucuları, dikkatlerimizi nereye çevirmemiz gerektiğine de işaret etmektedirler. Bu yasa kapsamında kimin terörist olduğunu ve terörist eylem hazırlığı içerisinde bulunduğunu veya bulunabileceğinin, kimlerin şüphe üzerine tutuklanabileceğini, hangi eylem ve etkinliklerin terör kavramı kapsamında yargılanabileceğini pratik olarak tamamen polis kurumunun inisiyatifine / «insafına» bırakılmaktadır.
İsviçre’de ve diğer avrupa ülkelerinde artan ırkçı, özellikle sol muhalif kesime yönelik artan yabancı ve ideolojik düşmanlığı göz önünde bulundurduğumuzda ırkçılığa yönelimi olan veya ırkçı olan polislerin bu muhalif kişi ve kurumları inisiyatif kullanarak terör damgası vurması gayet normalleştirilmiş oluyor.
Bu nedenden kaynaklı özellikle İsviçre’li muhalif kurum ve kişilerin bu yasayı keyfiyetçi polis yasası («Willkürgesetz», «Willkürliches Polizeigesetz») olarak tanımlamaktadırlar. Örneklendirecek olursak; polis herhangi bir kişiyi hiçbir mahkeme kararı (ev arama, yakalama vs.) olmaksızın, yeterince delillere sahip olmasada şüpheli olarak göstererek, hedef tahtasına oturtup 6 aya kadar ev hapsi karar verme yetkisine sahip olabilecektir. Veya delil olarak polisin bu kişi hakkında şüpheli raporu vermesi yetebilecektir. Ya da polisin bu kişinin gelecekte terör eylemleri yapabilecek potansiyele sahip olduğu görüş beyanı bile bu kişinin çeşitli yaptırım ve cezalara maruz kalmasına yetebilecektir. Kısacası bugüne kadar savcılığın ve mahkemelerin alanı kapsamında olan bazı yetkiler polise devredilmek istenmektedir. Buda zaten hali hazırında gereğinden fazlasıyla yetkiye sahip olan İsviçre federal polisinin (Fedpol) oyun alanını genişletmektedir. Böyle bir genişletme keyfiyetçi gözaltı, tutuklama, ev hapisleri gibi birçok anti-demokratik uygulamanın önünü açacaktır.
Fedpol’un özellikle baskıcı rejimlerin gizli polis servisleriyle (MIT, CIA, Mossad) ne kadar yakın çalışma yürüttüğü ve bilgi alışverişi içinde bulunduğunu da göz önünde bulundurursak, muhalif ve sistem için tehlikeli gördükleri göçmenleri geldikleri ülkedeki muhalif eylemliliklerinden kaynaklı göz/ev hapsine alabilecek yetkilere sahip olabilecekler. Veya diğer gizli servis ajanlarından gelecek bilgileri keyfiyetçi olarak mahkeme kararı olmadan kullanarak muhalif kişileri ev hapsi dahil olmak üzere birçok yaptırıma mahrum bırakabilecektir. Yani kısacası polise verilecek bu geniş yetkilerle birlikte paralel polis hukuk sistemi kurulmasının onu açılmış olacaktır.
4) Yürülüğe geçirilmek istenen bu yasanın bir diğer eleştirilmesi gereken noktasıda, bu yasanın 12 yaşını doldurmuş olan lakin reşit olmayan ÇOCUKLAR içinde uygulanmaya konulmak istenmesi. Örnek vermek gerekirse; bu yasayla birlikte 12-15 yaş arasındaki çocuk diyebileceğimiz kişilere ev hapsi yasallaştırılmış olunacak. Lakin böyle bir uygulama İsviçre’de varolan çocuk ceza hukukuna ve birleşmiş milletler çocuk sözleşmesiyle aykırıdır. İsviçre’nin de imzalamış olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Sözleşmesine göre suça karışmış çocuklara ve 18 yaşını doldurmamış gençlere uygulanacak cezai yaptırımlar o kişilerin sosyal gelişim ve yeniden entegrasyonuna yönelik olmalı. Yani bu kişileri tekrardan sosyalleştirmeye, topluma kazandırmayı hedef almalıdır. PMT-yasası bunun tam tersine çocuk yaşdaki kişileri katı, baskıcı yaptırımlarla damgalamaya ve psikolojik olarak bunalıma, kişisel gelişimlerini çöküntüye uğratabilecek yıkıntılara sürükleme potansiyelini taşımaktadır.
5) PMT-yasası başta Birleşmiş Milletler yetkilileri ve uluslararası hukukçu ve akademisyenler tarafından sadece Avrupanın değil aynı zamanda dünyanın en sert ve en katı uygulamalarını içeren yasa tasarıları içerisinde olduğunu belirterek sert bir dille eleştirilmektedir
Toparlayacak olursak :
Bu yasanın yürülüğe girmesiyle birlikte:
- Her muhalif birey bir terörist olarak sınıflandırıla bilinecek
- Keyfiyetçi polisiye uygulamaların dozajı ve yetkileri artırılmak isteniyor.
- Polise savcının ve hakimin/mahkemenin yetkileri verilmek isteniyor.
- Çocuk yaşında olan insanlar bu yasa kapsamında katı uygulamalara maruz bırakılmak isteniyor.
- PMT-Yasası insan haklarını çiğneyen, anti-demokratik uygulamalar içeren ve muhalif kesimlerin üzerinde baskıyı arttırmayı hedefleyen gerici, baskıcı anti-demokratik bir yasa düzenlemesidir.
Bu yasayla birlikte belirsiz bir gelecekte gerçekleşme ihtimali olan bir ‘tehdide’ dayalı olarak sadece muhalif kesimlerin « terörle mücadele önlemleri » altında hareket alanları kısıtlanmakla kalınmıyor, örgütlenme ve toplanma özgürlüklerinin yanı sıra özel ve aile hayatı hakları konusunda da ciddi kısıtlamalar getiriliyor. Kendini ‘hukuk devleti’ olarak tarif eden İsviçre devleti, gereğinden fazla varsayımdan yola çıkarak muhalif kesimlerin üzerindeki baskıyı polis aygıtına vereceği olağanüstü yetkilerle son sürat arttırma çabası içerisinde. Bu plan, oldukça rahat bir düşman karşısında savaş söylemi ve korku içeriğine dayanan, çarpık bir önleyici devlet örneği teşkil ediyor ve tek önceliği, tüm temel hak ve özgürlükleri hiçe sayarak bu “düşmanı” etkisiz hale getirmektir.
Bizler İsviçre Türkiyeli İşçiler Federasyonu – İTİF olarak bütün ilerici-demokrat kişi ve kurumları, insan hakları savunucularını bu anti-demokratik yasa düzenlemesine karşı çıkmaya çağırıyor, 13 Haziranda yapılacak olan halk oylaması öncesinde herkesi bu yasaya karşı yapılacak çalışmalara katılmaya ve halk oylamasında bu yasaya HAYIR demeye çağırıyoruz.
13 Haziran Halk Oylamasında;
Polis Devleti Yasasına HAYIR!
İsviçre Türkiyeli İşçiler Federasyonu – İTİF
Mayıs 2021″
AHM İSVİÇRE