Önce açık ve net olarak Türk devleti Cumhuriyet tarihi itibarıyla faşist niteliklidir. Ve ülkemizde devletin yönetimsel biçimi faşizm ve faşist diktatörlüktür. Süreklidir, gelip geçici bir olgu olmayıp kâh parlamenter, kâh yarı askeri faşist biçimde, kâh açık askeri faşist diktatörlükle kâh ise bugün yaşadığımız parlamento ahırını işlevsiz kılarak en koyu, ırkçı, şövenist diktatörlüğü devreye sokmaktadır. Bölgemizde ve ülkemizde sömürge, yarı sömürge ve geri bıraktırılmış yarı sömürge kapitalist ülkelerde yaşadığımız gerçeklik bu. Bölgemizi, toplumsal, ekonomik ve siyasal konjonktürü hesaba katmadan tahlilde bulunulmaktadır. “Ülkemizin burjuva demokratik devrim aşamasını tamamladığını, faşizmin sürekli olmadığını, dönem dönem burjuva demokrasisinin yaşandığını, çok partili dönemin burjuva demokrasisine geçiş olduğu” kehanetinde bulunmaktalar. 1945 -1949 dönemi örnek gösterilmektedir. Bayar -Menderes iktidarını buna örnek göstermek tarihi ters yüz etmektir. Bu ideolojik olarak zemin kaymasıdır. Hâlbuki bu söylemler çoktan miladını doldurdu. Geçmiş TKP’nin, Mihri Belli Boran-Aren(TİP’in ) ve sonrası Perinçeğin çürümüş görüşleridir.
İçimizde birçokları bu tezleri yeni şeylermiş gibi piyasaya sürdü, hala sürüyor ve paslı çürük silahla solo atışlar yaptılar, yapmaktalar. Lakin tarih onları yadsıdı, sildi süpürdü. Kaypakkaya yoldaşın devlet, faşizm ve devrim tahlilini tarih haklı çıkardı. Kaypakkaya yoldaşın ideolojik ve teorik tezleri bütün oportünist, revizyonist,reforrmist, ulusalcı ideolojik tezlerin panzehiri oldu. Kalkıp bu vadesini dolduran çürümüş tezleri eşeğin semerine yükleyip yeni bir şeymiş gibi piyasaya tekrar sunmak delilik olmasa da, deli saçmasıdır. Biz bu çerciçileri çok gördük. Eşeğin semerindeki taze diye pazarlanan meyvelerin tümü bayat ve çürük. Semerde ki heybe yi açtığında meyvelerin çürüklüğü açık görülmektedir.
Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemizde devletin derini her zaman yürütmeyi, yasamayı, yargıyı elinde tutmuştur. Mebusların, bakanların, başbakanların parlamenter sistem öncesi ve sonrası ülkeyi yönetmede belirleyici bir özelliği olmamıştır. Tek partili dönemde Kemalist devlet bütün ayaklarıyla ulus-devlet şeklinde örgütlenmiş, iç işlerlikte ve dış ilişkilerde devletin derini belirleyici olmuştur. Devletin yönetsel şekli bu dönem açık faşist diktatörlüktü. Tek partili dönemde de parlrmento vardı. Parlamentoda mebusler tek bartinin vekilleriydi. Hakim sınıf klikleri arasında süren iktidara hakim olma çelişkisi tek partinin içerisindede mevcuttu. Bayar Menderes kliğinin CHP içerisinde uzun yıllar palazlandığı, dönem dönem iktidara geldiğide bilinen bir gerçektir. Mustafa Kemalin ölümü sonrası dengeler bozulmuş iki klik arasında iktidara hakim olma çelişkisi dahada kızışmış aynı parti içerisinde bulunmanın şartlarını ortadan kaldırmıştı. İki kliğin biri daha çok serbest rekabetci, Amerikancı kanadı temsil etmekte ve yenilikcilik adına yıldızı parlayandı. İnönü kanadıysa alman emperyalist sermayeyi temsil etmekteydi. Sermayeyi ve sömürüyü devletin denetim ve yönetimine tabi kılıyordu. Büyük fabrikaların ve tarımın esası devletin denetimindeydi. CHP’hakim olan inönü kanadı bu klipi temsil etmekteydi.
Artık emperyalist tekeller bu tür sömürünün yeterli olmayacağı noktasında birleşiyor pazarlara hakim olmak için serbest rekabetin yollarını tekelci sermayenin daha iyi dönmesi için “yenilikler getirmek” zorunda kaldılar.
Kemalist hareket hiçbir dönem İslam’la, tarikatlarla, ulamayla ilişkisini kesmemiş, aksine devletin varlığı üzerinden bu ilişkileri sürdürmüş, tarikatların arası çelişkilerden yararlanmış, tehlike arz eden tarikatı ezmiş, diğerinin palazlanmasına göz yummuştur. Çok partili döneme geçişte parlamenter sisteme geçiş yeni değildir. Tek partili dönemde de parlamento vardı, mebuslar vardı. Ayrıca emperyalist devletlerin sermaye temsilciliğini yapan işbirlikçi komprador burjuvazi ve toprak ağalarını temsil eden işbirlikçi komprador kapitalistlerde vardı , feodalizmi temsil mebuslar da bulunmaktaydı. Cumhuriyet öncesi ve kurulduktan sonrada komprador işbirlikçi kapitalistler ve feodal ağaların temsil ettiği ayrı kanatlar vardı. Bu toplumsal, ekonomik ve siyasi alanda da böyleydi . Günümüzde göreceli değişiklikler olmasına karşın özde bir değişiklik olduğu söylenemez. Bu gerçeklikten hareketle, çok partili döneme geçişle iç çelişkiler ortaya çıkmadı. Hâkim sınıflar arasında var olan çelişki ve iktidara hâkim olma, sömürüden aslan payı alma mücadelesi çok partili dönemle birlikte açığa çıktı. Özde değişen bir şey yoktu. Faşizm bizim gibi ülkelerde ırkçı, cinsiyetçi, şoven, tek dil, dek devlet, tek millet,tek bayrak ve tek din üzerine kurulmuştur. Devletin bütün kurumları bu eksen üzerinde işlev görmektedir. Var mı aksini iddia eden…!
Öyle ki, İkinci Dünya Savaşı bitmiş, savaşa katılmamasına rağmen, Alman emperyalizmin yanında yer alan Türk devleti Alman faşizminin yenilgiye uğramasıyla birlikte yenilmiş sayılıyordu. Alman sermayesini temsil eden Kemalist klikle, savaşta galip çıkan Amerikan ve İngilizleri temsil eden Bayar -Menderes kliği arasında iktidara hâkim olma çelişkisi daha da şiddetlendi. Temsil ettiği emperyalist sermayenin savaştan başarıyla çıkması Bayar-Menderes kliğini daha avantajlı kılıyor, milli şefin iktidarını zorluyordu. Artık tek partili bir yönetimle devletin varlığını sürdürecek güvencesi kalmamıştı. Emperyalist İkinci Paylaşım Savaşı’nda galip gelen itilaf devletleri, egemenliği altında bulunan ülkelere de ayar vermeye başladı. Artık, emperyalistler arası fiili savaş sona ermiş, Alman faşizmi, İtalyan ve Japon faşizmi askeri olarak büyük bir yenilgi almış, ekonomik olarak deyim yerindeyse yıkım yaşanmıştı. Yeryüzü haritasını kendi lehine yeniden şekillendirmek isteyen İtilaf Devletleri bunda kısmen başarılı olmuş, aslında beklentileri gerçekleşmemişti. Sosyalist Sovyetlere karşı Hitler’in başlattığı yok etme, istila ve yıkım geri tepmiş, Sovyet Kızılordu ve komünistlerin Anavatan direnişi milyonlarca kayıp (ki bunun 28 milyondan fazla Sovyet vatandaşı) vermesine karşın Hitler faşizminin yıkılmasında, yenilgi almasında Stalin yoldaşın önderlik ve başkomutanlığı belirleyici rol oynamıştı. Dünyada sosyalizm ve demokratik halk iktidar mücadelesi yeni bir ivme kazanmış, Doğu Avrupa ülkelerinde halk iktidarları ve sosyalist iktidarlar kurulmuş, Avrupa’da emperyalist devletler ve Amerikan emperyalizmi tam bir çözümsüzlük ve şaşkınlık yaşamaktaydı. Dünya sosyalist hareketinde önemli niteliksel gelişmeler yaşanıyordu. Mao Zedung yoldaş önderliğinde yürütülen demokratik halk devrimi ve sosyalizm mücadelesi yürütülen uzun süreli halk savaşı sonucu devrimi ülke çapında gerçekleşir hale getirdi. Amerikan emperyalizmi İngiliz, Fransız ve diğer emperyalistler devletler darbe üstüne darbe almakta, sömürge ve yarı sömürge pazarlarını kaybediyordu. Ve eski klasik tek partili ve tek adama dayanan faşist yönetim biçimleriyle devleti koruyamaz, gelişen halk hareketlerini durdurulamayacağını gördüler. Sömürgelerde ve yarı sömürgelerde gelişen demokratik halk hareketlerini, ulusal kurtuluş mücadelelerini engellemenin yollarını aradılar. İşbirlikçi faşist devletleri tek partili yönetimlerle devam ettiremeyeceğini anladı. Kısmi demokrasi, hak ve özgürlükleri kırıntı olarak piyasaya sürmeyi planladılar. Halkların gözünü boyamak için, “çok partili döneme geçilmesi gerektiğine karar verdiler.” Böylesi bir geçiş dönemi yaşandı. Bayar-Menderes ikilisi, Amerikan ve İngiliz emperyalizminin işbirlikçiliğiyle sipariş edildi. Yıpranan, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda yenik ve yorgun düşen, Alman emperyalizminin yenilgisini, yenilgisi sayan İnönü ve ekibi değişiklik yapmak, uzlaşmak zorunda kalarak çok partili döneme geçişin yolları açtı. Bunu” burjuva demokrasisi” olarak görmek veya göstermek, zorunluluktan dolayı çok partili döneme geçişi, doğru okuyamamak yanlış analiz etmektir.
İleriki bölümlerde geçmişi, günümüzü ve egemen sınıfların siyasal temsilcileri burjuva partilerinin siyasal nitelik ve karekterlerini irdelemeye çalışacağım.
…. Devam edecek